Türk Edebiyatında Berlin

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Berlin gurbet olmaktan çoktan çıktı: Bu kent kimileri için epeydir ikinci vatan, çocuklar içinse “anavatan” artık. Türkiye’ye kesin dönüş düşleri, kaç yıldır geçerliliğini yitirdi. Kentin kültür tarihi, siyasal ve ekonomik yaşamı artık bizsiz bir anlam ifade etmiyor. 1700’lerden 2000’lere 56 yazarın kaleminden Berlin yazıları, Ara Güler’in ustaca çekilmiş fotoğraflarıyla aynı kitapta buluşuyor.

Berlin’e gelmek zorunda kalan ve artık yerleşen biri olarak 300 Jahre Türken an der Spree (300 Yıldır Türkler Berlin’de) (1983) kitabımı hazırlarken kentle aramda kopmaz bir bağ oluştuğu da iyice belli oldu. 20 yıldan fazla yaşadığım Ankara’nın yerini Berlin alalı çok oluyor. 1989’da duvarın yıkılmasıyla “açık bir müze gibi” olan Berlin, 13 Ağustos 1961’de örülmeye başlanan “Utanç Duvar”ı öncesinde de “bizimkilerin” siyasal, ekonomik ve kültürel uğrak yeri olagelmiştir. 1701’de kenti 15 kişilik heyetiyle ziyaret eden Mektupçu Azmi Efendi ve Said Efendi’den elimizde pek fazla bilgi yok. İlk Osmanlı büyükelçisi Ahmet Resmi Efendi’nin Sefaretnâme’si (1764) kentin yazınımıza geçmiş ilk belgesidir: “... Berlin şehrine girdiğimiz gün, küçük büyük, genç ihtiyar, yolların iki tarafında ve üçer beşer kat evlerin pencerelerinde üst üste birikmeleri ve seyretmeye uğraşmaları tasvirin haricine ve yakınlık ve arzu hususunda gösterdikleri sevinç ve saygı son dereceye çıkmıştır.” Ondan 39 yıl sonra kayınbiraderi Azmi Ahmet Efendi de büyük elçi olarak on bir ay kalmak üzere Berlin’e gelir ve o da Sefaretnâmesi’nde kente ilişkin düşüncelerini dile getirir: Almanlar Azmi Ahmet Efendi’yi eğlendirmek için “kış mevsiminde kentin içinde ve sarayda düzenledikleri balolarına, opera komedya dedikleri tiyatrolarına ve av mevsiminde kentin içindeki ve dışındaki bahçelere” davet etmişler, o da kentte yaşadıklarını gezi günlüğüne bir bir geçirirken padişaha da, “Rüşvetin kaldırılması, her memura geçinebileceği kadar maaş verilmesi; devlet düzenini bozanların işten çıkarılması; düzeyi yeterli olmayanların önemli görevlere getirilmemesi; topçu ve denizcilerin sürekli eğitilmesi...” gibi hayati önem taşıyan kimi önerilerde bulunur. Ahmet Resmi Efendi’den 80 yıl sonra Berlin sefiri Mustafa Sami Efendi’nin (?-1855) Avrupa Risalesi’nde (1840) Berlin ayrıntılı bir biçimde Türk okurlarının dikkatine sunulur. 1867’de İmparator 3. Napolyon’un daveti üzerine Avrupa turuna çıkan Sultan Aziz Berlin’e de uğrar. Berlin’de altı yıl büyükelçi olarak görev yapan Sadullah Paşa, 13 Eylül 1879’da yazdığı bir mektupta kente ve Avrupa’ya ilişkin gözlemlerine ayrıntılı yer verir. Avrupa’da Bir Cevelan’da (1889) Berlin’i çeşitli yönleriyle, yer yer Paris’le karşılaştırarak değerlendirir Ahmet Mithat Efendi. Ahmet İhsan ise Berlin’in yapılarına, sokaklarına, kenar mahallelere, zenginlerin oturdukları semtlere... ayrıntılı olarak eğilir. Fağfurizade Hüseyin Nesimi’nin Seyahat’inde Berlin’in önemli bir yer tuttuğunu yazıyor Baki Asiltürk Osmanlı Seyyahlarının Gözüyle Avrupa (2000) kitabında. Yine aynı kitaptan Şerefeddin Mağmumi (1870-1927) Fransa’da ve Almanya’da Seyahat Hatıraları’nda (1908-1915) Berlin’in öteden beri önemli caddelerinden biri olan “Friedrichstrasse”yi genişçe betimlediğini öğreniyoruz. Mehmet Enis’in Alman Ruhu başlıklı seyahatnâmesi de Berlin betimlemeleriyle dikkat çeker. Celâl Nuri (1877-1938), Şimal Hatıraları (1914) ve Kutup Muhasebeleri’nde (1915) Berlin gözlemlerini okurlarla paylaşır. İstiklâl Marşı’nın şairi Mehmed Âkif Ersoy’un 796 dizelik 1915’te yazdığı Berlin Hâtıraları’nı da unutmamak gerekiyor. Cenap Şahabettin’in Avrupa Mektupları da (1919) alanında önemli bir yer tutar. Ona göre “Berlin bir tarih değil, bir şiir değil, fakat süslü ve güzel bir gazete”dir. Çünkü Berlin’de “biraz bayramlıklarını giymiş, bir toy genç hali” vardır. Halide Edip Adıvar’ın Son Eseri (1919) romanın erkek kahramanı ünlü romancı Feridun Hikmet’le kendini Avrupa’da da kabul ettirmiş Kâmuran adlı bir ressam kız arasındaki aşkı ele alır. Halide Edip, Feridun Bey’i Avrupa gezisine çıkarır ve yazar bir gazeteye gezi izlenimlerini yazarken, bir yandan da sevdiği ressam kadına gördüğü, gezdiği kentlerden, Berlin’den de, mektuplar yazar. Berlin’de 1846-1850 yılları arasında Müslüman bir kadın vardır. Bu kadının kim olduğunu, neden Berlin’de bulunduğunu bugün bilmemizin olanağı yok. 1905’te 201 erkek ve 105 kadınla Türkler o günkü istatistiklere geçerler. 1917’de kentte öğrencisiyle, çıraklık eğitimi yapanıyla, tüccarıyla, konsolosluk mensubuyla 2.046 Türk yaşar. 2. Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde 3.310 Türk yaşamaktadır Berlin’de. Savaş yıllarındaki istatistiklerden sağlıklı sonuç almamız olası değildir. 1946’da 79 kişiyle temsil edilen kentteki Türk nüfusu giderek artar. Dönemin Almanya cumhurbaşkanı Thedor Heuss’un ülkemizden işçi alacaklarını muştuladığı yıl, sayı 1957’de 217 Türk’e yükselir. 1960’da Berlin’de yalnızca 225 Türk gözükürken, bu sayı, 1965’te 2.797’dir. 1970’te ise 39.134 Türk Berlin’in yazgısına damgasını vurur. Bu sayı üç yıl sonra ikiye katlanır, 66.521’e yükselir. Bugünse 180 bin civarında Türkiyeli yaşıyor Berlin’de. Basiret Gazetesi’nin sahibi Basiretçi Ali Bey’in (1838-1912) 1870-71’deki Alman- Fransız savaşı sırasında Alman yanlısı bir yayın politikası izlemesinin sonucunda Berlin’e davet edilmesinin ve gününe göre son derece modern bir baskı makinesiyle ülkesine dönmesinin öyküsü ilginç. Servet-i Fünun dergisinin kurucusu Ahmet İhsan Tokgöz’ün (1868-1942) Berlin izlenimlerini içeren mektubu da önemli bir belgedir. İttihat ve Terakki’nin önemli ismi Mithat Şükrü Bleda Berlin Anıları’yla hem kendine, hem de sürgündeki Talât Paşa’nın yaşamına ışık tutuyor. 1917’de Atatürk, Padişah Vahdettin’in yaveri olarak Almanya gezisine katılır ve Berlin’e de gelir. Şiirimizin has şairlerinden, büyük ustalarından Behçet Necatigil 1937’de Tahir Alangu’ya yazdığı mektupta Almanya gezisini ve Berlin’i anlatıyor. Ünlü romancı Yakup Kadri Karaosmanoğlu diplomat olarak çalıştığı 2. Dünya Savaşı döneminin Berlin’e yansımalarını aktarıyor anılarında. Hitler yanlısı H. E. Erkilet Paşa’nın Berlin gezisi de ilginç gözlemlerle dolu. Bir dönemin ünlü gazetecisi Celâleddin Ezine’nin Berlin betimlemesi de savaş yıllarına denk düşüyor. Saffet Arın Engin Berlin’deki bomba paniğini ve sığınakları anlatıyor. Sabahattin Ali 1943’te yayımladığı Kürk Mantolu Madonna’da Berlin’de sabunculuk eğitimi gören Raif Efendi’nin kendi resmini yapan Maria Puder’e âşık olmasını işliyor. Nâzım Hikmet’in 1963’te yazdığı üç Berlin Mektubu’ndan önce de Memleketimden İnsan Manzaraları’nda Alman yanlılarının, işbirlikçilerin maskesini düşürüyor Berlin’le olan ilişkileri odağında. Tezer Özlü, Berlin’deki günlerine, sıkıntılarına, kente bakışına yer veriyor günlüğünde. Tomris Uyar öyküsü Alte Liebe’de Tezer Özlü’nün Eski Sevgi’sindeki meyhaneyi işliyor. Enis Batur üç şiiriyle kucaklıyor Berlin’i. Aysel Özakın, Berlin’de yaşlanacağı korkusunu öyküleştiriyor. Hüsrev Hatemi 1969 yılı Berlin’ini şiirle anlatıyor. Sargut Sölçün, Berlin’de yaşayan kesimlere eğiliyor. Nedim Gürsel öyküsünde kentin batı ve doğusuna ilişkin gözlemlerini paylaşıyor bizimle. Aras Ören, Berlin’den Berlin’e yolculuğa çıkarıyor. Naim Tirali, bizimkilerin gözüyle Berlin’i yazıyor. Demir Özlü, Berlin günlerine yansıyan kentin nabzını tutuyor. Güney Dal, kendisi, eşi ve Berlin üçgenindeki yaşamını yansıtıyor öyküsüne. Orhon Murat Arıburnu, gurbetliğin sızısını duyumsatıyor şiirinde. Feride Çiçekoğlu, Berlin’de hissettiklerini öyküleştiriyor. Ataol Behramoğlu, Nâzım Hikmet’in Berlin kutlanan doğum gününün coşkusunu yansıtıyor. Füruzan Avrupa’nın Yeni Konuklar’ını irdelediği çalışmasının girişine genişçe ve unutulmaz bir Berlin panoraması ekliyor ki, okunmasa olmaz. Turgay Fişekçi, Berlin’e bir başka gözle bakıyor. Salâh Birsel, denemelerinden birine Berlin’i de akıtıyor. Güven Turan, gördüğü ve unutamadığı kentler zincirine Berlin’i de ekliyor. Haldun Taner, Şeytan Tüyü’nde ayı postu giymiş bir kaçak işçinin dünyasına eğiliyor. Yıllardır Berlin’de yaşayan halk şairi Şahturna’nın sazına da gelip konuyor Berlin. Uğur Kökten, günlüklerinden birini de genişçe Berlin’e ayırıyor. Uzun yıllar Berlin’de yaşamış olan Y. Z. Bahadınlı’nın anılarında Berlin’in bir başka yüzüyle karşılaşıyoruz. Özkan Mert de Berlin karşısındaki coşkusunu, duygularını yediriyor şiirine. Adnan Binyazar, duvarın yıkıldığı günün fotoğrafını çekiyor. Zafer Şenocak, duvarlı ve duvarsız Berlin’in şiirini sunuyor bize. Oya Baydar, duvarın ardından bir dönemin, bir ideolojinin, nice umutların yıkılışını hüzünlü bir biçimde ele alıyor öyküsünde. Tekin Sönmez, Berlin’in içinden karışıyor söylencelere. Ece Ayhan, Berlin’de bir Çanakkaleli Melahat buluşunu günlüğüne geçiriyor. Atillâ Dorsay da Berlin Film Festivali için yıllardır gelip gittiği Berlin’i bizimkilerle birlikte değerlendiriyor. Asım Us, Berlin günlerini kıpkısa hatırlıyor. İsmail Habib, sizi serçe kanadında gezdiriyor kentin her yerinde. Ahmet Şükrü Esmer, Berlin’in trafiğinden nasıl etkilendiğine değinmeden geçemiyor geçmişe dönüp bakınca. Nadir Nadi, savaştan önceki Berlin’le sonrakini karşılaştırıyor ister istemez. Burhan Arpad, kentin ünlü caddesi Kurfürstendamm’ın fotoğrafını çekiyor bizim için. Şirin Devrim, Irak Büyükelçiliği’nden gözlüyor savaşın arifesindeki kenti. Cengiz Bektaş, şiiriyle sokuluyor kente. Sezer Duru, çok iyi tanıdığı kenti genişçe seriyor gözümüzün önüne. Serhan Ada, kentin göbeğine odaklanıyor dizeleriyle. Gani Müjde, benzersiz bir kentle tanışmasının sevincine ortak ediyor bizi de. Berlin, gurbet olmaktan çoktan çıktı: Bu kent, kimileri için epeydir ikinci vatan, çocuklar içinse ‘anavatan’ artık. Türkiye’ye kesin dönüş düşleri, kaç yıldır geçerliliğini yitirdi. Avrupa’da çifte pasaportlu bir yaşamın kapısı aralanalı çok oldu. Kentin kültür tarihi, siyasal ve ekonomik yaşamı artık bizsiz bir anlam ifade etmiyor. Bizden birilerinin gözüyle, kalemiyle, resmiyle Berlin dipdiri duruyor karşınızda. Türk Edebiyatında Berlin başlığı altında kente içinden, ta yüreğinden sokulacaksınız.

Gültekin Emre

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.