Tüketilmiş

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Teknoloji fetişizmi, cinsellik, bedenin hastalık veya kaza sonucu dönüşümleri, beden ve teknoloji ilişkisi… Cronenberg’i filmlerinden tanıyanların yabancısı olmadığı temalar yönetmenin bu ilk romanında da var. Üstelik yer yer hınzır bir mizah duygusuyla harmanlanmış olarak.

"Tüketilmiş", ilginç haberler peşinde dünyayı gezen, ikisi de teknoloji tutkunu birer internet gazetecisi olan Nathan ve Naomi çifti çevresinde gelişiyor. Jean Paul Sartre’ın postmodern bir çeşitlemesi gibi duran ünlü Fransız filozofu Aristide Arosteguy, kendisi gibi filozof olan karısının cesedi parçalara ayrılmış ve kısmen yenmiş halde bulununca şüpheli duruma düşerek Japonya’ya kaçar. Öte yandan Macar bir cerrah, alternatif bir meme kanseri tedavisi geliştirdiği iddiasındadır. Nathan cerrahla söyleşi yapmak için Macaristan’a giderken Naomi de Fransız filozofun peşinden önce Fransa’ya sonra da Japonya’ya gider. Birbiriyle bağlantısız gibi görünen olaylar ve kişiler roman ilerledikçe tuhaf bir komplo çerçevesinde buluşacaklardır.

“Anlam bizi ilgilendirmiyor. Ari’nin önermesine göre, anlam bir tüketim ürünüdür. Kimileri onu dinle, felsefeyle, milliyetle, siyasetle kendisi imal eder, kimileri de satın alır. Ama sanatçının işi imalat değildir.”

Naomi ekranın içindeydi. Daha doğrusu, Célestine ve Aristide Arosteguy’nin, QuickTime penceresindeki, küçük, köhnemiş, ilim yuvası apartman dairesindeydi. Orada, eski –galiba şarap rengi, fitilli kadife– bir divanda yan yana oturmuş, kadraj dışında kalan biriyle söyleşi yapan çiftin karşısında oturuyordu. Kulaklarının içindeki plastik kulaklıklar sayesinde akustik olarak da Arosteguy’lerin evindeydi. Salonun derinliğini ve çiftin başlarının, abi-kardeş gibi uyumlu olan bu çiftin o kösnül yüzleriyle bilge başlarının üç boyutluluğunu hissediyordu. Arkalarındaki raflara tıka basa doldurulmuş kitapların kokusunu alabiliyor, yaydıkları müthiş entelektüel harareti hissedebiliyordu. Karedeki her şeyin çok net olması –bunu sağlayan şey kamera, o minik CCD ya da CMOS sensörler; teknolojinin doğasında olan bir şey, diye düşündü Naomi– salondaki, kitaplardaki ve yüzlerdeki derinlik hissini pekiştiriyordu.

Célestine konuşurken, elinde bir Gauloise tütüyordu. Tırnaklarına morumsu kırmızı oje sürülmüştü –yoksa siyah mıydı? (ekran fuşya rengine dönmeye meyilliydi)– ve tepesinde dağınık bir topuz halinde topladığı saçlarından çıkan birkaç tutam boğazına dolanıyordu. “Evet, tabii, artık arzu kalmadığında, ölmüşsünüz demektir. Bir ürüne, tüketim maddesine duyulan arzu bile hiç arzu olmamasından iyidir. Bir fotoğraf makinesini, ucuz, bayağı bir makineyi arzu etmek bile ölümü köşeye kıstırmaya yeterlidir.” Fena bir tebessüm, o dudakların sigaradan bir nefes çekişi. “Arzu gerçekse, tabii.” Dumanın kedi gibi üflenişi, bir kıkırdayış.

Altmış iki yaşında bir kadındı Célestine, ama Orta Batı Amerikalı AVM tipi değil, Avrupalı aydın tipinde bir altmış ikilikti. Célestine’in cazibesi, havalı ve dramatik tarzı, oynayıp duran takılarının ve o divana yayılışının adeta iç içe geçmiş gibi görünmesi Naomi’yi büyülemişti. Célestine’in konuşmasını ilk kez duyuyordu; internette yeni yeni birkaç söyleşisi yayınlanmaya başlamıştı ve bunun nedeni, tabii ki, sadece cinayetti. Célestine’in sesi boğuk ve kösnül, İngilizcesi kendinden emin ve hınzır, ölümcül bir kesinlikteydi. Ölü kadın Naomi’nin gözünü korkutmuştu.

Célestine tembel bir tavırla Aristide’e doğru döndü. Ağzından ve burnundan çıkan dumanlar döne döne, yavaşça gözden kaybolan bir maestro çubuğu gibi, Aristide’e doğru süzüldü. Aristide konuşmak için nefes alırken dumanı soludu ve karısının fikrini sürdürdü. “Fotoğraf makinesini hiçbir zaman almasanız ya da aldıktan sonra hiç kullanmasanız bile. Arzulamak yeterlidir. Bunu yeni doğmuş bebeklerde bile görebilirsiniz. Onların arzuları amansızdır.” Bu sözleri söylerken, V yakalı şık bir kaşmir kazağın yakasından içeri sokulmuş olan kravatını okşamaya başlamıştı. Sanki o amansız bebeklerden birini seviyordu; bu hareketi, yüzüne yayılan keyifli tebessümün nedenini açıklıyor gibiydi.

Célestine bir süre onu izledi, okşamayı kesmesini bekledi, sonra da tekrar görünmeyen kişiye döndü. “Modern çağdaki tek gerçek edebiyatın kullanım kılavuzları olduğunu söylememizin nedeni bu.” Kameraya doğru uzanıp yuvarlak hatlı, çilli göğüs dekoltesini gözler önüne sererek kadraj dışında kalan bir şeyi arayıp bulan Célestine sigarayı tuttuğu elinde küçük, kalın ve beyaz bir kitapçıkla tekrar divana yayıldı. Yüzünü kitapçığa miyopvari bir yakınlıkta tutarak – yoksa kâğıdın, mürekkebin kokusunu içine mi çekiyordu?– sayfaları karıştırdıktan sonra aradığı yeri bulup okumaya başladı. “Otomatik flaşta kırmızı göz düzeltme özelliği yoktur. Bu modu insansız resimleri çekmek için ya da kırmızı göz özelliği olmadan yapacağınız acil çekimlerde kullanın.” O dolu dolu, ağdalı kahkahalarından birini attı ve bu kez iyice abartarak tekrarladı, “Bu modu insansız resimleri çekmek için kullanın.” Sözcüklerin gücünü hissedebilmek için gözlerini kapayarak başını iki yana salladı. “Geçtiğimiz yüzyıldaki hangi yazar bundan daha kışkırtıcı ve dokunaklı bir şey yazmıştır ki?” Arosteguy’lerin olduğu pencere küçük resim boyutuna gelerek haber bülteninin olduğu pencerenin sol alt köşesine yerleşti. Şimdi minicik görünen Arosteguy’ler hâlâ rahat rahat söyleşiyor, sözü deneyimli hentbol oyuncuları gibi bir biri, bir diğeri sürdürüyor ama Naomi artık onları duyamıyordu. Onların yerine, esas penceredeki aşırı ağırbaşlı haber spikerinin sözlerini duymaya başlamıştı. “Sonradan Célestine Arosteguy olduğu anlaşılan, tüyler ürpertici bir şekilde parçalanmış kadın cesedi işte burada, Aristide ve Célestine Arosteguy’nin Paris Üniversitesi, Sorbonne yakınındaki evlerinde bulundu.” Küçük pencerede, kamera tatlı tatlı söyleşen Aristide’e zum yaptı. “Sorgulama için aranan eş, ünlü Fransız filozof ve yazar Aristide Arosteguy bütün aramalara rağmen bulanamadı.” Aristide’in görüntüsü sert bir kesişle kaybolarak yerini küçük apartman dairesindeki mutfağın gece el kamerasıyla çekildiği anlaşılan, çıplak ışıkla karşıdan aydınlatılmış çekimlerine bıraktı. Bu görüntüler hemen ekranı kapladı ve haber spikerinin penceresi küçülerek sağ üst köşeye kaydı.

Siyah ameliyat eldivenleri takmış adli tıp polisleri buzluktaki donmuş poşetleri çıkarıyor, ocaktaki kirli tencerelerle tavaların fotoğraflarını çekiyor, tabak çanaklarla çatal bıçak takımlarını inceliyordu. Minyatür haber spikeri konuşmaya devam etti: “İsimlerinin verilmesini istemeyen kaynaklardan aldığımız bilgiye göre, Célestine Arosteguy’nin cesedinden bazı parçaların kendi ocağında pişirilerek yenildiğini gösteren kanıtlar bulunuyor.”

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.