Thibault’lar - I

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Martin du Gard’ın sekiz kitaptan oluşan “Thibault’lar” adlı yapıtı YKY’de üç ciltte biraraya getirilecek.

Birinci ciltte “Gri Defter”, “Yetiştirme Yurdu”, “Güzel Günler”, “Hasta Çocuklar” ve “Sorellina” adlı beş roman yer alıyor.

1937 yılında “Thibault’lar”ın yedinci kitabı 1914 Yazı ile Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Martin du Gard, bu nehir romanda 20. yüzyılın ilk yarısındaki bir Fransız burjuva ailesinin öyküsünü anlatır.

Egoist ve hoyrat bir babanın otoritesi altında parçalanma noktasına gelen bir aile... Bu ortamda tutkulu, isyankâr ve idealist küçük Jacques, arkadaşı Daniel de Fontanin’de adeta ruh ikizini bulur, ona büyük bir dostlukla bağlanır. Ne ki birbirlerine yazdıkları mektupların içeriğinin öğrenilmesi büyük bir drama yol açacaktır.

Jacques’ın ciddi, tutucu ağabeyi Antoine ise bir yandan kardeşine olan sevgisi öte yandan babasına duyduğu saygı arasında kalmıştır, ne yapacağını bilemez, kendini bütün varlığıyla mesleğine, tıbba adar...

Ceketi karnının her yanından sarkıyordu, gerdanının kırışıklıkları her an yakasının kıvrık uçları arasına gömülüyor, dizginini çekiştiren bir at gibi, çenesini ileriye doğru uzatıp duruyordu. “Ah, serseri” dedi içinden. “Keşke bir trenin altında ezilmiş olsa!” Birden zihninde şimşek çakmış gibi oldu. Her şey yatmıştı artık. Kongredeki nutku, başkan yardımcılığı... Ama aynı anda küçük oğlu bir sedyeye yatırılmış olarak gözünün önüne geldi. Sonra mumlar arasındaki tabutu, felakete uğramış bahtsız bir baba olarak kendi hali; herkesin kendisine acıyışını görür gibi oldu... Az önceki düşüncesinden utanç duydu.
Yüksek sesle, “Geceyi böyle kaygı içinde geçirmek ha!” dedi. “Zor şey bu, rahip efendi, zor şey... Bir baba için böyle saatler geçirmek!”
Kapıya doğru yürüdü rahip, ellerini kemerinden çıkardı.
Önüne bakarak, “İzin veriniz” dedi.
Siyah kâkülünün yarı yarıya kapladığı alnını, çenesine doğru üç köşe bir biçim alarak uzayan sinsi yüzü, avizeden dökülen ışıkla aydınlanmıştı. Yanaklarında iki pembe leke belirdi.
“Daha bu akşam, oğlunuzun neden olduğu bir olayı size haber verelim mi, vermeyelim mi diye düşünüyorduk. Hoş, daha pek yeni bir şeydi bu. Ama üzücü bir şey... Ne olursa olsun bu bir şeylerin belirtisi diye düşünüyorduk... Bir dakika vaktiniz varsa, efendim...”
Pikardiya şivesi, konuşmasındaki duraksamayı büsbütün artırıyordu. M. Thibault, yanıt vermeden az önce kalktığı iskemlesine doğru gidip gövdesinin bütün ağırlığıyla kendini iskemlesine bıraktı, gözleri yumuluydu.
Rahip sözünü sürdürdü: “Şu son günlerde, efendim, oğlunuzun özel nitelikte bazı kabahatlerini yakalamış bulunuyoruz... Oldukça ağır bazı kabahatler... Kendisine okuldan kovacağımızı bile söyledik. E, yalnızca korkutmak için elbet, size bundan söz etmedi mi hiç?”
“Onun ne ikiyüzlü olduğunu bilmiyor musunuz? Her zamanki gibi susup oturdu!”
Rahip sözlerinin etkisini azaltmak ister gibi, “Sevgili çocuk, bu ağır kabahatlerine karşın, aslında kötü bir insan değil” dedi. “Hem bu son olayda boş bulunup başkası tarafından kabahat işlemeye sürüklendiğine inanıyoruz. Tehlikeli bir arkadaşın etkisi... Hani şu Paris’te eşine çok rastlanan zavallı, yoldan çıkmış çocuklardan biri...”
M. Thibault rahibe kaygıyla baktı.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.