- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
Sevda Dolu Bir Yaz
-
Kategori:
Edebiyat / Öykü -
Yazar:
Füruzan -
ISBN:
978-975-08-0086-9 -
Sayfa Sayısı:
216 -
Ölçü:
13.5 x 21 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Haziran 1999 -
Tekrar Baskı Sayısı / Tarihi:
25. Baskı / Şubat 2024
Önce Parasız Yatılı ile sevdi Türk okuru Füruzan'ı. Sıcak anlatımından, yakaladığı şaşırtıcı ayrıntılardan, insancıl bakış açısından etkilendi ve Parasız Yatılı Türk öyküleri arasında klasik oldu. Elbette bununla kalmadı "bizden" bir yazar olarak, bize özgü halleri, akıcı ve lirik anlatımıyla yazmayı sürdürdü. Öylesine gerçekti ki kahramanları, yüreğimizi burktu sevindirdi, çokça da umutlandırdı. Örneğin Gecenin Öteki Yüzü'nde kocası ölen ve küçücük kızı Fide'yle yalnız kalan annenin öyküsü, acıklı ve iç burkucu olduğu kadar, umutlu ve şiirliydi. Füruzan okurunun aradığını bulacağı, sıcak ayrıntılarla yüklü bu yeni ve lezzetli öyküler, okuru geçmişin güzel ayrıntılarına götürecek. İkisi birbirine bağlı, diğeri bağımsız üç öykünün yer aldığı kitapta okur, alıştığı Füruzan dilini, sıcaklığını, hayatın unutulmaya yüz tutmuş eski ayrıntılarını bulacak. Nagehan Teyze'nin menekşe gözleri, pazar günleri torunuyla istasyona giden ve sigara aldıran dede, ömrünün hüznünü gözlerinde taşıyan anne, hayattan ümidini kesen, yitirilmiş Kerim Ali Dayı, Kerim Ali Dayı'nın hayatına hazin bir şekilde son veren büyük aşkı Berrin, Bakırköy'de sahildeki Miltiyadi Aile Gazinosu, gölgeli taşlıklar, büyük ve serin ağaçlar, bu gazinoda programa çıkan Kâmil Kadabra Bey, onun hokus pokusları, pullarla işli bir mayo giyerek Kâmil Kadabra'yı asiste eden Matmazel Janin, gemilerde çalışan ve her gittiği uzak ülkeden sevgiyle bağlı olduğu ailesine kucaklar dolusu hediyeler getiren baba, Miltiyadi Aile Gazinosu'nda akordeon çalan Stratis, bu gazinonun sahnesini süsleyen ve kış boyunca bir rüya gibi silinip yiten ördek resimleri, Beyoğlu'nda terzilik yapan, bir ölüm anında yanlarında buldukları yakın dost Hrisula, oturulan evin sahibi ve 6-7 Eylül olaylarından sonra Yunanistan'a göçen Hacıkarletos, onun gamlı karısı, yatalak annesi... Bir zenciyle evlenerek okyanus ötesine giden ve oradan dostlarına sıcak mektuplar yazan arkadaş Yurdanur, onun ikiz kızları. Sonra öbür ayrıntılar, mermer tırabzanlı Mısır Apartmanı, paskalya yumurtaları, baharatlar, bir pikapta durmaksızın dönen plaklar, ağır bir hastalıktan yatılırken upuzun ve soğuk geçen kış, bütün bu geçmişi birer birer aklından geçiren Şehrazat'ın kış gelince uykuya yatan kaplumbağası, cumhuriyet bayramı törenleri, demirhindi şerbetleri, kuşlar, kumaşlar, hazin ölümler ve sonra rüyalar, rüyalar.
O ilk yazı asla unutmadım. Çocukluğumun en büyüleyici yazıydı. Çünkü ondan öncekileri anımsamıyordum. Geçmiştekileri, büyüklerim sonraki yıllarda anlatacaklardı bana. Onlar benim yazlarım sayılmazlardı ki. İçimde kalacak günlerin en uzunlarının yaşandığı, sıcak öğlelerde tüm görüntülerin eriyerek dalgalandığı, büyüklerin gölge yerlere çekildiği, epeydir eski görkemini yitirdiği söylenen sokağımızın içten içe uykulu bir keyfi yaşadığı yazlardan biriydi. O yaz sonunda artık okula yazılacağımı söylemişlerdi bana. Bu ÔartıkÕla neyi vurguladıklarını anlamamıştım. Çok mu yaramazdım acaba? Okula hiç heveslendiğimi sanmıyordum. Gidince okulu görürdüm, beğenmesem de gitmezdim. Annemle küçük teyzem istemezsem zorlamazlardı diyordum, beni çok severlerdi çünkü. Başka teyzem yoktu; ona küçük teyze demek yaraşıyordu. O, on sekiz yaşına o yaz girmişti. Anneannemle dedemin çocuklarına taktıkları gösterişli adlardan ötürü daha on yedisini bir hafta önce arkasında bırakan küçük teyzemin yeniyetme kız yüzüne, Cezayir menekşesi mavisi gözlerindeki şaşkınlık dolu bakışlarına en yakışanı küçük teyze olmasıydı.