Sappho'dan Sokrates'e 50 Hayat Hikâyesiyle - Antik Yunan Tarihi

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

48’i renkli 78 illüstrasyon eşliğinde...

Antik Yunan’ın siyasi liderleri, yazarları, sanatçıları ve filozofları, şehir devletlerinden oluşan küçük bir topluluğu tüm Akdeniz’i kapsayan ve mirasına bugün de dört bir yanda tanıklık ettiğimiz bir uygarlığa dönüştürdüler. Peki, bu kişiler kimdi? Yaşamları hakkında ne biliyoruz? Birbirleriyle nasıl bir etkileşim içindeydiler?

Antik Yunan dünyası oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmıştır ve birbirinden farklı unsurları, sayısız nesli kapsar.  İnsanların inançlarını ve değerlerini ifade etmelerine olanak tanıyan ortak bir dilin varlığı, bu dünyanın kendine özgü bir kimlik geliştirebilmesinin de kilit noktasıdır. Sicilya’dan Afganistan’a, Makedonya’dan İskenderiye’ye uzanan; matematiğin ve coğrafyanın, retoriğin ve tarih yazıcılığının, resim ve heykel sanatının dünyasında gezinen; tarihçilerin ve mistiklerin, şairlerin ve oyun yazarlarının, siyasi yorumcuların ve filozofların eserleri arasında bir keşfe çıkan kitap, Antik Yunan dünyasındaki yaşamın tüm yönleriyle canlı bir tasvirini sunuyor. David Stuttard, Yunanların tek tek nasıl bir yaşam sürmüş olduklarına bakmanın, içinde yer aldıkları tarih ve toplum hakkında son derece aydınlatıcı olacağı düşüncesiyle,  çalışmasında Yunan alfabesinin kabulünden Yunan dünyasının Roma İmparatorluğu hâkimiyetine girmesine dek 600 yıldan uzun bir dönemi kapsayan elli biyografiye yer veriyor.  Seçilen bu biyografiler sadece Yunan deneyiminin çeşitliliğini yansıtmakla kalmıyor, aynı zamanda her biri erken dönem Batı tarihinin en etkili isimlerine ait. Perikles ve Büyük İskender gibi hükümdar ve komutanlardan Empedokles ve Platon gibi filozoflara, Herodotos ve Sophokles gibi yazarlardan Apelles gibi ressamlara ve Arkhimedes gibi bilim insanlarına dek, hepsi de kendilerinden sonraki kuşakların dünyaya bakışını şekillendirmiş ve bugün çoğumuzun içinde yaşadığı toplumların temellerini atmış kişilerin yaşamları sunuluyor. Belirli bir sıra izlemeksizin tek tek de okunabilecek olan biyografiler, Antik Yunan tarihinin izini sürmek ve geniş kültürel çeşitliliğini sergilemek amacıyla, kabaca nesillere göre düzenlenmiş. Her bölümün başında yer alan “birincil” nitelikte bir biyografi, diğer “ikincil” biyografilerin bağlamını anlamayı sağlayacak tarihsel arka planı sunuyor. Bu birincil biyografiler, birlikte okunduklarında, Yunan tarihinin MÖ 700-100 yılları arasındaki gelişimini genel hatlarıyla özetliyor.

6. yüzyılın ortalarında Atina siyasetine üç güçlü aile yön vermekteydi: Boutadlar, Alkmaionidler ve Peisistratidler. Peisistratidler zengin toprak sahipleriydi. Attika’nın doğusundaki mülkleri kıyıda Brauron’dan kuzeyde Marathon ovasına dek uzanıyordu. Buradaki hafif eğimli sahilin sert kumları, aristokratların en gözde meşgalesi olan savaş arabalarını sürmek ve yarıştırmak için mükemmel bir ortam sunuyordu. Peisistratidler, ayrıcalıklı konumlarını ve servetlerini hak ettikleri düşüncesindeydiler – ailenin beş yüz yıldan uzun bir geçmişi olduğunu ve soylarının hem son büyük Atina kralı Kodros’a hem de Troia Savaşı’nda önemli bir rol oynamış Pylos kralı Nestor’a dek geri gittiğini iddia ediyorlardı. Tarihin (ya da mitolojinin) gücü, etkili bir propaganda aracı olarak kullanılmaktaydı.

Fakat propagandanın da türlü türlü yolları vardı. Ortalıkta dolaşan bir hikâyeye göre, Peisistratidlerden Hippokrates 608 veya 604 yılındaki Olimpiyat Oyunları’nda tanrıların tedirgin edici bir alametine tanık olmuştu. Hippokrates kurban sunduğu sırada, altında ateş yanmadığı halde kazanlardaki su kaynayıp taşmaya başladı. Rakipleri, bunu Hippokrates’in asla bir oğul sahibi olmaması gerektiği şeklinde yorumladılar. Fakat Hippokrates söylenenlere kulak asmadı. Kısa süre sonra da karısı, Peisistratos’u dünyaya getirdi.

Peisistratos’un yaşamının ilk yılları hakkında fazla şey bilmiyoruz. Yasa koyucu Solon’un kuzeni (ve belki de sevgilisi) olan Peisistratos, göz kamaştırıcı bir yakışıklılığa sahipti. Onun iktidar arzusunu da ilk olarak Solon fark etmişti. 560’larda Peisistratos, komşu Megara şehriyle savaşta Atinalıların başına geçti. Kazandığı zaferle popülerliği daha da artınca, Atina tyrannos’u (yani hükümdarı) olmak için girişimde bulundu. Böyle yapmakla, Atina’nın diğer iki hanedanının liderlerini, Boutadlardan Lykourgos’u ve Alkmaionidlerden Megakles’i karşısına almış oluyordu. Bu ikisinin muhalefetini ortadan kaldırmak için başvurduğu yöntem oldukça aydınlatıcıdır.

Kendisini ve katırlarını kasten yaralayan Peisistratos, kana bulanmış savaş arabasıyla Atina’nın merkezine geldi ve güçlükle soluyarak, siyasi düşmanlarının suikastından kıl payı kurtulduğu yalanını söyledi. Solon Peisistratos’u rol yapmakla suçladıysa da Atinalılar galeyana gelmişti bir kere. Peisistratos’a koruma tahsis ettiler ve Akropolis’e, yüzyıllardan beri iktidarın merkezi sayılan o kayalık düzlüğe dek eşlik ederek onu şehrin başına geçirdiler. Peisistratos amacına ulaşmıştı. Buna karşın, tiranlığı boyunca ya iradesini zorla dayatmayı başaramadı ya da bu konuda isteksiz davrandı. Öyle ki sonradan en sıkı demokratlar bile Peisistratos’un yönetiminin iyi, adil ve yasalara saygılı olduğunu yarım ağızla da olsa teslim edeceklerdi. Fakat düşmanları hiç oralı olmadılar. Lykourgos ve Megakles, örneğine az rastlanır bir dayanışma göstererek, aralarındaki husumeti bir kenara bırakıp güçlerini birleştirdiler ve 556’da Peisistratos’u devirerek Atina’dan sürdüler. Fakat başından beri hassas dengeler üzerine oturan bu ittifak sonunda parçalandı ve ertesi yıl Megakles, Atina’ya dönmesini sağlamak için Peisistratos’la gizlice görüştü.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.