Sanat Karşısında Çizgi Roman

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Ünlü çizgi romanların yaratıcılarının, yayınevlerine bağlı anonim çalışanlardan adı ve üslubu bilinen sanatçılara dönüşme süreçleri nasıl gerçekleşti? Pop Art sanatçıları çizgi roman imgelerini alıp kullandıklarında çizgi roman dünyasının buna tepkisi ne oldu? Ne oldu da eski çizgi romanlar ucuz basılı malzemeden koleksiyonluk nesnelere dönüştü? Çizgi romanlar müzelere nadiren de olsa “kabul edildiğinde” bu hangi koşullarda gerçekleşti? Bütün bunlar bize hem sanat dünyası hem de çizgi roman dünyası hakkında ne söyler?

Eskiden, yüzeysel bakıldığında, çizgi roman ile “yüksek” sanatlar arasındaki ilişki basit görünürdü; çizgi romanlar ve bant karikatürler ilham kaynağı olabilseler de, başlı başına “geçerli” sanat nesneleri sayılmazlardı. Bu geleneksel ayrım aşınmaya başlamasına karşın, çizgi roman ve sanat dünyaları son derece farklı sosyal alanları kaplamaya devam ediyor.

Elinizdeki kitap çizgi roman ile müze, müzayede evi, sanat basını gibi en önemli sanat dünyası kurumları arasındaki ilişkiyi inceliyor. Bart Beaty’nin çalışması iki soru üzerinde yoğunlaşıyor: Çizgi roman 20. yüzyılın büyük bölümünde sanat tarihinden niçin dışlandı? Çizgi roman üretiminin şimdi sanat dünyasıyla daha yakın doğrultuda olmasının anlamı nedir? Bu ilişkiye ilk kez kültür sosyolojisinin merceğinden bakan ve Amerikan çizgi roman dünyasına odaklanan Beaty, çizgi roman formuna yönelik tamamen yeni bir yaklaşımı ortaya koyuyor.

TARİHİN ÇÖP KUTUSUNDAN ÇIKIŞ –
ÇİZGİ ROMAN VE TÜRLERİN HİYERARŞİSİ

Bir kadın zevksiz biçimde dekore edilmiş bir restoranda, tabağındaki yemeği dalgınca didikliyor. Kolay seçilen desenli bir mavi bluz giymiş ve gözlerini boş bakışlarla uzağa dikmiş. Başının yukarısında duvarda asılı bir çizgi roman panelinde, desenli turuncu bir gömlek giymiş, yüksek topuklu ve uzun çoraplı başka bir kadın tasvir ediliyor; dizlerini ve yüzünü yere dayamış halde mastürbasyon yapıyor. Nefes nefese kalmış halde Hollandaca konuşan bu ikinci kadın, kimliği bilinmeyen Jeanne adlı bir kadından ona bir satıcı bulması için yalvarıyor. Panelin dışında kalan Jeanne ise kadını giyinmesi ve bulundukları yerden alelacele çıkmaları için sıkıştırıyor.

Lucy McKenzie’nin 2004 tarihli İsimsiz tablosundan ne anlam çıkarmalıyız? Biri bezgin, diğeri esrik halde tasvir edilmiş iki kadın arasındaki ilişki ilk bakışta ister istemez merakımızı çeker. En temel metin düzeyinde, bizzat görüntü bize epeyce şey anlatır. “Gerçek” kadın zevksiz bir şatafat izlenimi veren bir restoranda veya yemek odasında oturuyor gibidir. Sofrada başka birinin bulunduğuna dair bir ipucu bulunmamakla birlikte, masa resmiyet havası taşıyan bir biçimde düzenlenmiştir. Kadının iki yanında aşırı süslü beyaz mermer sütunlar vardır ve mastürbasyon yapan kadın resminin asılı olduğu duvar varakla kaplıdır. Yemek yiyen kadın görünüşe göre çağdaş bayağı tasarım anlayışının şahikası olan bir restoranı seçmiştir. Masanın yukarısına çarpıcı cinsel aşırılıklar taşıyan bir sanat eserinin asılmış olması, incelikten yoksunluğu pekiştirir. Cinsel organını göz önüne serecek şekilde yüzükoyun yatan bu kadının görüntüsü, dekorun çağrıştırdığı ilkel zevksizlik izlenimini kuvvetlendirip kalıcı hale getirir. Dahası, yemek yiyen kişinin bulunduğu çevrede ufacık kalışı, mekânın süslü dehşetinden bunaldığı yönünde bir duyguya katkıda bulunur. Birleşik estetik (mekânın sıkıcı, cansız ve donuk kompozisyonu ile tabloya yerleştirilen imgenin gösterişli kabalığı ve istismarcı yanı) açıkça uçuk bir duyarlılığa katkıda bulunur. Çenesini uysalca avucuna dayamış kadının dalgın aldırışsızlığı, günümüz kültür dünyasının vatandaşlarını şoka uğratmadaki güçlüğün bir ifadesi olarak yorumlanabilir; her şeyi daha önce görmüşlerdir.

Bu tablonun konu itibariyle çağdaş sanat dünyasına hitap ettiği sırf ima ediliyor olsa bile, yemek yiyen kişinin bıkkın tepkisi bu kuşkuyu doğruluyor gibidir. Başının yukarısındaki çizgi roman imgesinin muazzam büyüklüğü Roy Lichtenstein’ın abartılı panellerini belirgin biçimde hatırlatır – her ne kadar imge seçimi ve yorumlama tarzı bu sanatçıya işaret ediyor olmasa da. Lichtenstein’ın çizgi roman kadın tiplerinin çoğu kez kayıp erkeklerin hasretiyle tutuşması çerçevesinde, özlem ve arzu kaynaklı bir bağlantı saptayabiliriz; ama imgenin yersizliği bu çağrışımı esnetir. Doğrusu, görünüşe bakılırsa burada göndermede bulunulma ihtimali en yüksek sanatçı Jeff Koons’tur; onun Cennetten Çıkma dizisindeki (1990) cinsel içerikli büyük fotoğrafları McKenzie’ye bu çalışmada ilham vermiş gibidir.

Tablonun ötesine geçip İsimsiz üzerine eleştirel yorumlara dalarsak, bir dizi ilişki daha büyük ağırlık kazanır. Bu tablonun sergilendiği 2006 Tate Yeni İngiliz Sanatı Trienali için hazırlanan katalog, tasvir edilen senaryonun, aslında Koons’un kendisini ve porno yıldızı karısı Cicciolina’yı konu alan cinsel içerikli fotoğrafların göze çarpacak şekilde asıldığı bir özel sanat vakfının restoranında McKenzie’nin yaşadığı deneyime dayandığını doğrular. “McKenzie açısından bu deneyim, yemek yemeye dönük sosyal alan ile çağdaş sanata dönük özel alan arasındaki ayrılığı bulandırmıştı” diye belirtilir katalogda. Dahası, Sarah Thornton 2007’de New Yorker dergisinde Turner Ödülü yarışmasıyla ilgili profil yazısında, ödüle aday gösterilmeyi reddeden sanatçıları değerlendirirken, bu tabloya söz arasında değinir. Sanatçıdan yaptığı kısa alıntıda Thornton, tablonun bir otoportre olduğunu ve McKenzie’nin geçmişte pornografik fotoğraflar için modellik yaptığını vurgulayarak, tasvir edilen figürler arasındaki bağlantıya zengin bir yeni halka ekler. Bu yeni bilgi, izleyiciyi söz konusu eseri otobiyografik açıdan ele almaya yöneltir.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.