Roland Barthes’ın Dostluğu

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Philippe Sollers’in değişik tarihlerde yazdığı Roland Barthes’la ilgili dört yazı ile Barthes’ın 1964-1979 arasında Sollers’e gönderdiği otuz beş mektuptan oluşuyor bu kitap.

İki yazarın arasında epeyce yaş farkı vardır. Barthes Sollers’e çok değer verir, yazılarıyla onu hep kollar, Sollers ise Barthes’a hayrandır. Aralarındaki sarsılmaz dostluğun, bu kitapta,  Sollers’in yazılarına, Barthes’ın da mektuplarına yansıdığı açıkça görülür. 

“Barthes öldüğünde o kadar üzülmüştüm ki, ne bir şey söyleyebildim ne de yazabildim… Cenaze törenine de gitmedim.’’ (Sollers)

Bu kitap Philippe Sollers’in farklı tarihlerde (1971, 2009, 2014, 2015) kaleme aldığı dört yazı ile Roland Barthes’ın ona 1964-1979 yılları arasında gönderdiği mektuplardan oluşuyor. Sollers’in, Barthes ile olan dostluğuna verdiği önem daha kitabın adında kendini gösteriyor. İki yazarın arasında epeyce yaş farkı var. Sollers, Barthes’a hayrandır, Barthes da ona çok değer verir. Aralarındaki sarsılmaz dostluğun bu kitapta, birinin yazılarına ötekinin de mektuplarına yansıdığı görülüyor.

Barthes Sollers’i hep kollamış: Sollers’in gençlik dönemi yapıtları “okunmaz” diye eleştiriye uğradığında Barthes onların “okunabilir”liğini kanıtlamak için yazılar yazmış, 1979’da da Sollers écrivain (Yazar Sollers) adlı bir kitap yayımlamıştır. Paris’te birlikte akşam yemeği yedikleri ünlü kafelerde yaptıkları sohbetlerde, tartışmalarda (gevezelikler değil, yazınsal-düşünsel tartışmalar) karşılaştıkları, yaşadıkları sorunlar ele alınır. Sözgelimi Barthes’ın bir kitabına vereceği başlık (S/Z) böyle bir ortamda Sollers’ten gelmiştir. Ayrıca Femmes (Kadınlar) romanında Barthes’a “Werth” adı altında yer vermiştir Sollers. Öte yandan, söz konusu akşam yemeklerine katılan, Sollers’in karısı ve Barthes’ın çok sevdiği Julia Kristeva da Les Samouraïs (Samuraylar) romanında yine Barthes’ı “Armand Bréhal” adıyla canlandırmıştır.

Barthes ile Sollers arasında sevgi ve düşünceyle temellenen dostluk, bu kitaptaki dört yazıda farklı üsluplarda dile getirilmiş. Özellikle 1971 tarihli, “R.B.” başlığını taşıyan yazı, Sollers’in, yönettiği Tel Quel dergisi için kaleme aldığı bir gençlik dönemi yazısıdır ve çok sonraki yıllarda yazdığı öteki üç metinden hem içerik hem de anlatım açısından farklıdır.

Ancak, Sollers’in bütün bu yazılarında, söylem farklılıklarına karşın, Barthes hayranlığı kendini açıkça gösterir.

Sema Rifat
İstanbul, 2017

Roland Barthes’ın 26 Mart 1980’de ölümü benim için çok büyük bir şok oldu, sürmekte olan bir şey bu, geçmeyen bir şey. Acıklı biçimde başına gelen konusunda –annesinin ölümü– tiksindiği bir sözcük var, “deuil” (“yas”) sözcüğü. Journal de deuil (Yas Günlüğü) güzel bir başlık, ama burada söz konusu olan yas değil de kendisinin, bütün anlam gücünü yeniden yüklediği bir sözcükle “chagrin” (“üzüntü”) olarak adlandırdığı şeydir. Üzüntü, yas’tan apayrı bir şeydir – yas, psikanaliz profillerine göre iki yıl, vb. sürer. Bu üzüntüyü ben her gün hâlâ içimde yaşıyorum. Hem de eskisi kadar yoğun biçimde. Önce, haberlerde bu kazanın üstünün büyük bir sisle örtüldüğünü duyar duymaz yaşadığım üzüntü. Ölümcül bir kaza olmamalıydı bu aslında. François Wahl gözümün önüne geliyor, yine, sesi hâlâ kulaklarımda: “Yok, yok, küçük bir kaza bu, kurtulur, durumu çok iyi”. Bir yıl sonra cumhurbaşkanı olacak François Mitterrand ile yenen öğle yemeği mi yoksa böyle bir gizlemeye yol açtı? “Önemli değil”! Sanki Mitterrand’ın Barthes’a nazarı değmişti. Sonunda Barthes’ın durumunun kötü, çok kötü olduğu –can çekiştiği– haberini aldım ve Julia Kristeva ile birlikte onun ellerini tutacak zamanı ancak bulabildim. Tanıdı bizi, “mersi” dedi. Kendisine onu sevdiğimizi söyledik. Ama yolun sonundaydı. Şunu her zaman tuhaf bulmuşumdur, yoksun kaldığımız şey, Barthes’ın Mitterrand ile ilgili bir söylemiydi, solun gelecekteki bu başkanının bir “mitoloji”siydi çünkü. Demek ki, cumhurbaşkanları gelip geçerler ama Barthes’ın söz konusu öğle yemeğiyle ilgili anlatısı –kendi anlatısı– yok elimizde.

Madem ki cumhurbaşkanlarından söz ediyorum yine de şunu belirtmek isterim: Nicolas Sarkozy Julia Kristeva’ya liyakat nişanı verirken birden kendisinin Roland Barthez’in (sic) dostu olduğunu söyledi. Törende hazır bulunanlar arasında gülüşmeler oldu, ama hemen önlendi. Bu yine de bir dil sürçmesiydi, bana göre Fransız siyasal yaşamındaki sürekli bozulma durumunu ve her şeye yeniden başlanması gerektiği konusundaki düşüncemi açıklıyordu.

Demek ki, Barthes’ın bu yokluğu yalnızca onun var olma biçimine, bedenine bağlı. Barthes piyano çalabilirdi, tamamıyla spontane olarak desen çizebilirdi, yazısı –onun mavi renkli yazısını, yazı yazma biçimini görmek bir zevkti–, sesi, sesinin tınısı, diksiyonu... Seslerle ilgili ne durumdayız? Kimin sesi var hâlâ? Bana göre apaçık iki ses var, Lacan’ın doğaçlamaya başladığındaki sesi (konuşurken düşündüğü için konuşma olgusu onu düşündürmekteydi) ve Barthes’ın sesi: Barthes yazmaya koyulur ama sonuçta yazmaya koyulduğu için arkası gelir. Seslerdir bütün bunlar, yani büyük zorluklarla yendiği hastalıktan dolayı, onda belli bir solukla, belli bir güçlükle geçen nefesle içe çekilmiş bir şey. Duyulan da bütün bunlardan kaynaklanan çok tuhaf bir kopma.

Barthes’ın benimle ilgili ilk metni 1965 tarihini taşır, Drame başlıklı kitap konusundadır ve Critique dergisinde yayımlanmıştır. Yani aradan elli yıl geçmiş. Günümüzdeki edebiyatın durumu o dönemin verimsizliğine göre gelişme halinde mi? Barthes hiç olmadığı kadar güncel ve kesin, ben de ona siyasal bir övgü düzeceğim, çünkü o her zaman varoluşunun temelini böyle algılamıştır, yani edebiyat, siyasete yönelik tamamıyla özel bir bakışa olanak verir. Buna kanıt olarak da onun Platon’un Kriton’u üstüne o çok güzel gençlik metni ele alınabilir; Barthes burada intihar etmeyen bir Sokrates hayal eder – ne de olsa işler başka türlü gelişebilirdi, intihar etmek, sitenin yasalarına uymak, kendini feda etmek zorunlu değildir. 1934’te Barthes on dokuz yaşındadır, Louis-le-Grand Lisesi’ndedir ve dediğine göre küçük bir edebiyat dergisi kurduğu dönemi yaşar – bu bir edebiyat dergisi değil de “felsefe şubesinde çoğunlukta olan ‘yurtsever’ gençlerin küstahlıklarına karşı kendimizi korumak için kurduğumuz DRAF denen antifaşist cumhuriyetçi bir savunma grubudur”. Günümüzde, 2015’te ne durumdayız biz?

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.