- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
Rıza Bıyık
-
Kategori:
Edebiyat / Öykü -
Yazar:
Betül Tarıman -
ISBN:
978-975-08-4254-2 -
Sayfa Sayısı:
92 -
Ölçü:
13.5 x 21 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Haziran 2018
2005 Necatigil Şiir Ödülü sahibi Betül Tarıman, şiirlerinden sonra bu kez öyküleri ile karşımızda.
“Rıza Bıyık”ta, kendine ve dünyaya göçebe olduğunu fısıldayan, eşyanın eski yüzünü, ansızın bastıran yağmuru, insanların telaşlı hallerini, kara bıyıklarıyla bilinen bir babanın varlığını hayatın bir yerine mühürleyip bırakan anlatıcının öykülerine kulak veriyoruz.
Gündelik hayatın ayrıntılarında canlanan bir duygunun peşi sıra, insana özgü bir kısırdöngüyü kırmak isteğiyle konuşan kısa öyküler.
“Annecik uzun uzun camdan dışarıya baktı. Evleneli beri eşyaları oradan buraya, buradan oraya taşımaktan ağzı burnu çarpılmış. Habire ekmek, çorba, kuru fasulye yiye içe, memeli göbekli, kocacığı hoş tutacağım diye... Allahsız gözü hep dışarıda. Evi temizlese ne temizlemese ne, varsın bok götürsün, içine ettiğimin evi. Yere çorba dökülmüş. Kalsın. Bardak kırılmış. Kalsın. Yerde kitaplar kalsın, vitrinin camı kırılmış, saçlarının boyası gelmiş, kalsın. ‘Kala kala olduğum yerde kaldım.’ dedi. Ansızın canavara dönüştü. Kaç kez geçtiği kendinden, bu kez de bağırarak geçti. Bekledi, hiçbir şeyi bekledi.”
Yok, neymiş efendim yamuk yumuk yürüyormuşum da mankenler böyle yürümezlermiş, ağzını bir de yayvan yayvan hay cehennemlerde yanasıca ben de o zamanlar safım ya ayaklarımı öne doğru attırarak Erenköy’de filan... Yok, olmadı hadi baştan bir iki üç... Yok, olmaz senden bir bok olmaz demelerde.
Böyle kaç yol, kaç sokak, evde de aynı, bir şey uzatsam sağ ol be kız. Bir de kötü Zeki Müren taklidi. Bazı akşamlar Beyrut gecelerini anlatıyor, masanın üzerinde kaslı kıllı kıvırtarak oynadıklarını. Sonra da terzi Mualla’yı çekememeler ayolcumlar falan. Kadehler iniyor kalkıyor, kadehler çin çin. –Masayı toplayalım, tavlayı şuraya. Üç, pencüse severler güzeli genç ise–
Yok, neymiş efendim yürüyemiyormuşum da mankenler gibi hay kırmızı kulplu oturakta can veresice. Bir de ağzında sakız cak cak.
Viktor’un köpeği işte ne olacak.