- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
Paris Günleri
-
Kategori:
Edebiyat / Yaşantı -
Yazar:
Demir Özlü -
ISBN:
978-975-08-3918-4 -
Sayfa Sayısı:
112 -
Ölçü:
13.5 x 21 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Şubat 2017
Demir Özlü’nün Paris Kitabı
Demir Özlü’nün “Paris Günleri” kitabı Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı.
Paris Günleri, Demir Özlü’nün birbiriyle bağlantılı iki kitabından oluşuyor: “Paris Güncesi ve Balkur’da Akşam Yemeği”. Bu iki kitabın sonuna bir de bugüne kadar yayımlanmamış yahut dergilerde kalmış metinler “Sonrakiler” başlığıyla eklendi.
Genç bir yazarın ilgileri, düşünceleri, duyarlıkları, hayat ve kitaplar arasında kurduğu bağlar, varoluş sancıları, tutkunu olduğu nihilist ve romantik yazarların etkileri, düşlerin ve özlemlerin kenti Paris’te dile geliyor.
Ferit Edgü’nün, “Kendisine sözcüklerden, imgelerden, duygu ve düşüncelerden oluşan bir dünya kurmaya girişmiş bir yazar seslenmektedir bize” dediği bir kitap Paris Günleri.
26 Ekim
Nihayet bugün gemiye binebildim. Üç aya yakın bir süredir pasaport almaya çalışıyorum. Artık hasta hale gelmiştim. Fatih’te, henüz açılmamış olan eski yangın yerlerinin izlerini taşıyan Çelebi Süleyman Sokak’ta, zemin kattaki küçük dairemizde, arkadaki bahçeye bakan yatak odasında, erkenden yatağa çekiliyordum. Bekârlık yıllarımın geçtiği üçüncü kattaki yatma ve çalışma odamla aynı büyüklükte bu yatak odası da. Kızım Ayda bu odada doğdu. Üçüncü kattaki odamda kütüphanem de vardı. Şimdi kitaplar, sokağa bakan küçük odada duruyor.
Polis kontrollerini aşıp da gemiye girdikten sonra, ne pahasına olursa olsun, hiçbir çağrıya boyun eğmemeye kararlıyım. İkinci mevkinin salonunda oturuyorum. Yükselticiyle verilen radyo yayınları, saçma sapan sonuçlar veren, 27 Mayıs’tan sonraki bu ilk seçimlerden sonra toplanan Meclis’teki konuşmaları veriyor. Bütün bütüne dinamizmden uzak bir ülke burası. Sivil politikacılar ortaya çıkınca her şey kağşamış eski bir konak manzarası aldı. Zaten İsmet İnönü, darbenin ilk aylarından beri kokusu çıkmış bir tutuculuğu savunuyordu. Ama seçimle ortaya çıkan ötekiler de, onun kadar tutucu; hatta daha niteliksiz. Bir an önce bu gemi kalksa da kurtulsam bu bataklıktan.
Gerçekten hoparlörle benim adımda birisini çağırıyorlar. Ben olamam bu. Yerimden kımıldamayacağım.
Anons sona erdi. Tekrarlanmadı. Herhalde ben değildim. Benim adımda başka biri.
Nihayet gemi, hareket saatinden bir buçuk saat sonra kalktı. Marmara Denizi’ne doğru gidiyoruz. Yarın sabah İzmir’e varacak. Yarın da, Türk sularından çıkmış olmayacağız.
Galata, sonbaharın ışıkları altında yakından gördüğümden çok daha güzel görünüyor. Alçak bir tepe üzerine yaslanmış olan bu eski mahalle, hemen kendi gizlerinin üzerini örttü bile. Saint Antoine Kilisesi’nin arka tarafını fark ediyorum. Kırmızımtırak, tuğla rengi yapı, altın renkli ışıklarla parıldıyor. Burayı özlemeyecek miyim, alçak tepeler üzerine kurulmuş, sonsuz geniş bir gökyüzü altındaki bu şehri? Şimdiden özlüyorum bile.
Deniz çekiyor, deniz! Kim tutabilir beni.