On Dört Yaşındaki Küçük Dansçı

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Camille Laurens, Edgar Degas’nın ilk kez 1881 yılında Bağımsızlar Salonu’nda sergilenen “On Dört Yaşındaki Küçük Dansçı” heykelinin hikâyesini, heykelin başlattığı tartışmaları, heykel için poz veren Marie Geneviève Van Goethem ve yaşıtı çocukların yaşadıkları dramı, Paris Operası’nın kulislerinin içyüzünü ve Degas’nın yaratım sürecini anlatıyor.

“On Dört Yaşındaki Küçük Dansçı”, sanatçıdan ziyade sanat yapıtının yanında durmayı tercih eden Laurens’dan samimi, özgün, deneme ile anlatının sınırlarında dolaşan ve sözünü sakınmayan bir metin.

Dünyaca ünlü birisi, peki ama kaç kişi onun adını biliyor? Suretine Washington’da, Paris’te, Londra’da, New York’ta, Dresden ya da Kopenhag’da hayranlıkla bakılıyor, peki ama mezarı nerede? Yaşını, on dört yaşında olduğunu, yaptığı işi biliyoruz, çünkü çocuklarımızın okula gittiği o yaşta onun yaptığı bir iş sayılıyordu o zamanlar. 1880’li yıllarda Paris Operası’nda küçük fare olarak dans ediyordu ve küçük kızlarımızın sıklıkla hayalini kurduğu bu şey onun için bir rüya ve bizim çocukluğumuzun da mutlu çağı değildi. Mutlu Çağ ben çocukken bir televizyon dizisinin adıydı, yaramazlık yapan Paris Operası öğrencileri gösterilirdi, kızlar Garnier Sarayı’nın (Paris Operası) çatısına tırmanırlardı, hatırlıyorum da başlarına bir bela gelecek, oradan düşecekler ya da kovulacaklar diye korkardık, katı bir disiplin hakimdi. Dizinin nasıl bittiğini hatırlamıyorum – adına bakılırsa kesin iyi bitmiştir. 1880’deki küçük dansçı kız ise birkaç yıl süren zahmetli çalışmanın ardından kovuldu, müdür provalara gelmemesinden bıkmıştı, yalnızca son üç aylık dönemde on bir kez devamsızlığı olmuştu. Bunun nedeni başka bir işi daha olmasıydı, hatta iki işi, çünkü Opera’dan kazandığı birkaç kuruş ne onu ne de ailesini beslemeye yetiyordu. Modellik yapıyordu, ressamlara ya da heykeltıraşlara poz veriyordu. Bunların arasında Edgar Degas da vardı. Atölyesinde poz verirken onun sayesinde diğer küçük kızlardan daha ölümsüz olacağını biliyor muydu acaba? Aptalca bir soru, sanki yapıt yaşamdan daha değerliymiş gibi. Ölümünden bir yüzyıl sonra büyük müze salonlarında Opera’nın fuayesindeki o beyler gibi hâlâ çevresinde dolaşılacağını, annesinin buyruğuyla bedenini sattığı batakhanelerdeki müşterileri gibi insanların kendisini –bronzlaşmış kırılgan bedenini– baştan aşağı inceleyeceklerini öğrenmesinin beyhude olacağını da yeri gelmişken söylemeli. Sonuçta belki de öyle olmuş ve kimi zaman bunları düşünmüştür, kim bilir? Prusya’yla yapılan savaş sırasında korumaya alınıp yenilgiden sonra tekrar yerine konan ve bütün Paris’in hayranlıkla seyretmeye koştuğu, yeni çoğaltma teknikleriyle baskıları daha o zamandan dolaşıma giren Mona Lisa’dan söz edildiğini duymamış mıdır? Ellerini arkasında kavuşturmuş, bir bacağı önde, “repo” denilen pozisyonda yorularak saatler boyunca sessizce poz verirken Bay Degas’nın kendisini meşhur edecek kadar yetenekli olduğunu ve küçük figüran suretinin bir gün hayran olunan bir yıldıza dönüşeceğini düşünmüş müdür? Böylesi bir geleceği –dansın kendisine asla bahşetmeyeceği bir şöhreti– hayal etmiş midir? Belki. Sonuçta küçük kızların böyle düşleri hep olur.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.