- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
Mavi Defter
-
Kategori:
Edebiyat / Anlatı -
Yazar:
Şavkar Altınel -
ISBN:
978–975–08–2298–8 -
Sayfa Sayısı:
120 -
Ölçü:
13.5 x 21 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Haziran 2012 -
Tekrar Baskı Sayısı / Tarihi:
2. Baskı / Mayıs 2021
İç içe geçmiş iki anlatı: yazarın kış yaklaşırken Bremerhaven’den Gdansk’a yaptığı dolambaçlı yolculuğun hikâyesiyle üç ayrı noktada üç Avrupa şehrinde geçirdiği birer haftanın hikâyesi. Anlatılardan birinde yollarda rastlanılan manzaralar öbüründe de sorular birbirini kovalıyor: Vermeer ile Anne Frank arasındaki benzerlik nedir? Kayıp bir valiz bizi kaybolmuş hayatlara götürebilir mi? Bir Venedik evindeki eski kartpostallarla dil kitapları neyi simgeler? Mavi Defter doğusu, batısı, kuzeyi, güneyiyle bugünkü Avrupa’nın şiirsel bir portresi ve yazmanın bütünüyle dürüst bir uğraş olup olamayacağı sorusuyla bir yüzleşme.
Kuzey Denizi’nin üzerinde gün soluyordu. İnişe geçmek için az önce sıyrıldığımız bulutlardan süzülen ölgün ışıkta aşağıda bir tanker nereye gittiğinden emin değilmiş gibi gri suları ağır ağır yararak ilerlemekteydi. Bir an yanımdaki koltukta, kapağında bir kanalın kıyısında duran bir bisikletin olduğu yolculuk kılavuzunu okuyan S.’ye baktım, sonra yüzümü tekrar cama çevirdim.
Avrupa’nın en küçük ülkelerinden biri olmasına rağmen, aşırı düzlüğü nedeniyle havadan bakıldığında her zaman uçsuz bucaksız duran Hollanda giderek yaklaşıyordu. Kıyı çizgisini geçip yaz aylarında sarı, kırmızı, mor şeritleriyle yolcuları bir renk patlaması halinde karşılayan, ama Mart başındaki bu günde çiçeksiz ve donuk olan lale tarlalarının üstünde alçalmaya devam ettik. Tek tük yel değirmenlerinin olduğu beyaz evli bir iki köy altımızdan kayıp gitti, yollarda ilerleyen taşıtlar görülebilir hale geldi, sonra “dünyanın deniz seviyesinin altındaki en önemli havalimanlarından biri” olmakla övünen Schiphol’da bizi bekleyen iniş pisti belirdi.
Tekerlekler yere değer değmez hızımızı kesmek için bir an tam yol geriye çalıştırılan motorların gürleyişinin ardından tekrar çöken görece sessizlikte, dışarıda park edilmiş, çoğu KLM’e ait jumbolara baktım. Bir dönemde ben de böyle dev uçaklarla (bazen tam da bu havalimanında aktarma yaparak) Singapur’a, Kore’ye, Çin’e gitmiştim. Ama uzun süredir uzak yolculuklara çıkmıyordum; kayda değer başka bir şey yaptığım da yoktu: amaçsızca günlerimi tüketiyor gibiydim.