Kör Okur: Sâdık Hidâyet Üzerine Kör Baykuş Merkezli Okuma Denemesi

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“KÖR OKUR”: Oğuz Demiralp (1952), az ama öz yazan bir denemeci ve eleştirmen. İlk kitabı Kutup Noktası: Ahmet Hamdi Tanpınar Üzerine Eleştirel Deneme (YKY, 1993, 2001) ve Tanrı Bakışlı Çocuk: Walter Benjamin Üzerine 49’a Parçalanmış Deneme’de (YKY, 1995), söz konusu yazarları bütünüyle öznel okuma perspektiflerinden işlemişti. Okuma Defteri (YKY, 1995) ile Yazı ve Yalnızlık’ta (YKY, 1997) topladığı tekil denemelerinde de, ele aldığı kişi, konu ve kavramlara aynı kendine özgü yaklaşımı sürdürdü. Kör Okur’da ise, modern İran edebiyatının kurucularından Sâdık Hidâyet (1903-1951) üzerine bir “okuma denemesi” geliştiriyor: “Hidâyet’in sık yazısını“ –yazarın deyişiyle “özenle hesaplanmış, net, bilinçli etkilerle dolu” ve “her sayfası bir partisyon gibi düzenlenmiş” başyapıtı Kör Baykuş’u (Bûf-i kûr, 1936) merkeze alarak, öykülerini ve karakteristik kimi denemelerini de unutmadan– “sökmeye çalışıyor”. Kör Okur: Sâdık Hidâyet Üzerine Kör Baykuş Merkezli Okuma Denemesi, ideal okurun kitaplığında Kör Baykuş (çev. Behçet Necatigil: Varlık, 1977; YKY, 2001) ve Mehmet Kanar çevirisiyle yayımladığımız öteki Hidâyet kitaplarının (Diri Gömülen, Vejetaryenliğin Yararları, Hacı Aga, Üç Damla Kan, Hayyam’ın Terâneleri, Aylak Köpek ve Alacakaranlık) yanında yer alacak bir kitap...

Kör Baykuş beni büyülen bir anlatı. Birçok roman, öykü okudum. Ancak benim üzerimde bu etkiyi yapanı sayılıdır. Kör Baykuş’un beni nasıl büyülediğini, anlatıyı ne denli beğendiğimi anlatmak kolay. Doğunun gizemli öykü geleneğiyle Batının fantastik yazınının bir bileşimi, giderek bireşimi… Ancak bütün bunları söylemek Kör Baykuş’un benim üzerimdeki özel büyüleyici etkisini anlatmaya yetmiyor. Neden büyüleyici? Bu sorunun yanıtını aramaya kalkıştım elinize aldığınız çalışmada. Anlatının etkisinin kaynaklarını bulmak için onu anlamaya, açıklaya açıklaya okumaya giriştim. Döne döne okudum. Metni bir kez katettikten sonra açık kalan noktaları araştırmak için geri döndüm, geri döndüm… Bir bakıma, aslında yazınsal açıdan yerinde ya da doğru olup olmadığı tartışmalı bir işe giriştim: bu düşsel anlatıyı ussallaştırmaya çalıştım. Bir düşlem ürününün beni etkilemesini sindiremedim.Büyüyü bozmaya çalıştım. Açıkladıkça, anladıkça sisin kalkacağını, gizem giz kalmayacağını, usun ışığında yapıtın özünün cascavlak kalacağını düşündüm. Elbette, bunu yaparken kendimi yalnızca bu anlatıyla sınırlayamazdım. Çünkü metin sık sık dışarı gönderiyordu beni. Bazı soruların yanıtlarını yazarın öbür metinlerinde aramamı telkin ediyordu. Yazarın öbür yapıtlarına da, anlayabildiğim dillerde çevirilerini ya da haklarında bilgi bulabildiğim ölçüde eğildim. (Elbette, Mehmet Kanar’ın çevirilerinin ayrımındayım. Bir Sâdık Hidâyet okuru olarak Kanar’ın girişimini sevinçle karşılıyorum. Ancak, Hidâyet’in Kanar tarafından çevrilen öykülerini daha önce İngilizce ya da Fransızcasından okumuştum. Bu öykülerin üzerine de yazmaya başlamıştım. Bir bakıma “frekans” değiştirmemeyi yeğledim. Kanar’ın çevirilerine genellikle göz atmakla kaldım. Bundan sonra Sâdık Hidâyet

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.