Keçi - Zanlı, Kurban, Cefakâr

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Keçi... İnsanlığın en eski dostlarından biri. İlk evcilleştirilen hayvanlardan biri. Ancak keçinin gerçekten evcilleşip evcilleşmediğine karar vermek biraz zor. O hem biraz evcildir hem de değildir. Hem insanla iç içe bir yaşam sürer hem de aslında başına buyruktur. Keçi güdülemez, sürünün liderini izler o kadar. Tabii o da yaşlı bir tekedir. İnsana olan bu yakınlığa karşın daimi hissedilen uzaklık keçiyi hep kuşkulu kılar: İnatçı, başına buyruk, bazen de anlaşılmaz.

Anlaşılmazlık; zan altında olmak ve neredeyse “olağan şüpheli”liktir. Buna rağmen sevimlidir de keçi. Hırçınlığının bir hoşluğu vardır. Bazen hınzır, bazen boynu bükük bir kurban; bazen karanlık tutkuların, şehvetin simgesi, bazen bütün günahlarımızı üzerine yüklediğimiz bir günahsız; bazen de düpedüz şeytan! Sebatkâr, dirençli ve cefakârdır da keçi. Olmadık yerlerde yaşama hırsıyla tutunur, aynı hırsla taşların, kayaların arasından, kurak bozkırdaki çatlaklardan mutlaka yiyecek bir şeyler bulur. Tutunma ustasıdır ve tırmanma ustası. “Görüş açısı” çok geniştir keçinin. İnatçılık ve görüş genişliği hayra alamet değildir. Muhtemelen çevrenin bu derece farkında olduğu için bu kadar inatçıdır keçi. Fakat başka şeyler de var. Keçi duyarlıdır. Yaşadığı herhangi bir travmatik olay keçide mutlaka bir iz bırakır. Keçi kişiliklidir ve kişilikli canlılar hep sorun yaratır. Hürriyet âşığıdır keçi, çekiştirilmeye, itilip kakılmaya gelemez. Başına buyrukluk... Bazen kurtlar tarafından katledilmeyle, bazen uçurumlardan yuvarlanmayla son bulsa da keçinin tutumu değişmez. Bazen bir tutam ot için, bazen başka bir keçiye ulaşmak için “yardan uçar”, bazen de dağlarda kaybolup gider. Fakat keçide pişmanlık hissedilmez. Kendi eyleminin, hür iradesinin sonuçlarına boyun eğmiştir keçi. Bir yaşamın sonu, yemek sofrasında, bir kıl kilimin desenlerine veya bir tulumun nağmelerinde bitiyorsa, hür iradenin olumsuz ihtimalleri o kadar da önemsenmez.

Ömer F. Oyal’in yazdığı Keçi - Zanlı, Kurban, Cefakâr kitabı, mitolojiden halk kültürüne, yetiştiricilikten sanata keçi hakkında herşeyi bir araya getiriyor.

Bir Zanlının Portresi

Keçi daha en başından zan altındadır. Biraz tuhaftır keçi. Ne tamamıyla evcilleşmiştir ne bütünüyle yabandır. Güdülmesi de başa çıkılması da pek kolay değildir. Biraz savruk, biraz inatçı, biraz başına buyruktur. Gözbebeklerinden nerdeyse hiç ışık yansımaz. İnsanın gündelik hayatına bu denli yakın bir hayvanın aynı zamanda hep uzak kalışı da tedirgin edicidir biraz.

Öyle anlaşılıyor ki insanlar daha en başından keçiye hep kuşkuyla baktılar ve insan imgeleminin bir ürünü olan mitolojide de keçi imajı hep bir zanlılık, hep bir kuşku, hep bir tedirginlik rengine büründü. Bu cefakâr hayvan ta Antik Mısır’dan başlanarak hep çatık kaşlı, kuşkulu bakışlara maruz kaldı. Türlü kimlikler, türlü suretler ve türlü adlar altında günümüze kadar ulaşan keçi imajının son vardığı yer, Şeytan’ın, keçinin toynaklarına, keçinin sakalına ve keçinin boynuzlarına sahip oluşudur. Bir canlı nasıl bundan daha fazla zan altında olabilir ki! Zanlılıkta onunla yarışabilecek tek hayvan yılandır ama yılan en azından keçi gibi insanla içli dışlı değildir.

Keçinin insan imgelemindeki seyahatine Antik Mısır’dan başlayacağız.

Mendes Tanrısı

Antik Mısır’da keçinin ekonomik önemi çok da fazla değildir. Uygarlığın Nil kıyısına sıkıştığını, kıyıdaki tarlalardan hemen sonra da çölle karşılaştığını düşünürsek, keçiye sürülerine uygun otlak bulmanın epey güç olacağı ortadadır.

Nehir kıyısındaki yoğun tarıma zarar da verebilen bu hayvan, Mezopotamya uygarlıklarının aksine Antik Mısır’da ciddi bir önem taşımıyordu. Yine de göçer kabilelerin keçi sürülerine sahip olduklarını, bu sürülerle tarım yapanlar arasında çeşitli ihtilaflar yaşandığını biliyoruz. Keçi üreticiliğinin tarihi, göçerler ile tarım yapan yerleşikler arasında bitip tükenmez bir çekişmenin de tarihidir. Yine de hemen ilk keçi görüntüleriyle Antik Mısır’da karşılaşıyoruz. Firavunlar ülkelerinin dağlık kesimlerinde ava çıkmayı ve yabankeçilerini avlamayı pek severlerdi. Mısır yazıtlarında bu avlara dair bolca malumatla karşılaşırız. Öbür yandan Mendes’in (Djedet) keçi tapımında öne çıkan bir merkez olduğunu görüyoruz. Buradaki harika duvar resimlerinde zuhur eden kutsal teke, keçiyle koçun özelliklerinin bir bileşimidir ve eril üretkenliği temsil eder. Zaten ta en başından beri keçiyi nerede görüyorsak ya eril üretkenlikten ya da kurbandan söz edilmektedir. Antik Mısır için de geçerli bu. Mendes keçisinin izine, tarihçilerin babası Herodotos’ta da rastlayabiliriz.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.