- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
Karameke
-
Kategori:
Edebiyat / Öykü -
Yazar:
Onat Kutlar -
Hazırlayan:
Ferit Edgü -
ISBN:
978-975-08-1660-4 -
Sayfa Sayısı:
124 -
Ölçü:
13.5 x 21 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Eylül 2009 -
Tekrar Baskı Sayısı / Tarihi:
3. Baskı / Mart 2019
Yıllar sonra edebiyata dönmek isteyen Onat Kutlar’ın “Ben bu öykülerde, yazının bana verdiği olanaklarla, bu garip kuşun uçuşunu, onu durdurmadan, anlatmaya çalışıyorum” dediği öyküler, anlatılar... İshak’a alınmayan “Volan Kayışı” ile “İntihar”, 1980’den sonra yazılan üç öykü (“Karameke”, “Sığla Ağacı”, “Mühür”), yanı sıra dosyalarda kalmış öbür adsız anlatıların toplandığı bu kitapta yer alıyor.
İçimden diyorum ki, “Beni yüreğinin üstüne bir mühür gibi koy. Kolunun üstüne bir mühür gibi. Çünkü sevgi de ölüm kadar güçlüdür...” Derin bir öğle uykusundan sonra akşamüstü, Muhtar’ın evinin sofrasında, elimde bir sigarayla, arka pencereden bahçeye bakarak duruyorum. Tıraş sabunu ve tütün kokusu. Muhtar’ın dönüşünü bekliyorum. Damağımda az önceki gündüz düşünün olağanüstü tadı. Çok güzeldi. Büyük bir ırmağın kıyısında, açık altın renginde bir saray duvarının önündeydim. Gülümseyerek bana yaklaşan yüzünü öperken uyandım. Duru saatlerin yakın ağaçlara tünemiş kumruları ötüyordu. İnce bir cam gibi titriyordu hava. “Yu-suf! Yu-suf!” Ölmüş atalarımdan birinin Fırat’ın öbür kıyısından buraya kadar ulaşan sesini duymamaya çalıştım. Kuyunun çürümüş sularından çıkmak için çırpınıyorum. Ve şaşıyorum kendime: Bir Batı Anadolu köyünde, tavla şakırtıları, durgunluk, şiddet, ihanet ve sevişmeyi bile arabeske döndüren şarkılar arasında saray düşleri gören bir çılgın. Biri hatırlatmak istiyor bana: “Bütün bu yaşadıkların, bir ara zamanın gerçek olmayan görüntüleridir. Geleceğin sınırını geç. Geride servi ağaçlarından başka bir şey yok, unutma...”
Pencereye bakmayı sürdürüyorum. Üst üste basılmış birkaç fotoğraf gibi. Hepsinin tüm ayrıntılarını birden görüyorum. Önce camın kendisi. Hafifçe tozlu ve sağ alt köşesinde dışarı çıkmak için çırpınan bir muştu böceği. Camın arkasında, komşu evin ağır ağır mavileşen bahçesi. Yıldız ışığı artık görünmüyor. Arkamda, sofayı avludan ve sundurmadan ayıran ahşap kafesi
karanlık örgüsü de cama yansıyor. Örgünün aralıklarından bir siluet görüyorum: Muhtar’ın karısı ateş yakıyor. Gözleri mutlaka yaş içinde, bakmadan biliyorum. Üstelik dumandan değil. Ama dumanın hafif perdesi sarı bir renk olarak kafesin aralıklarından geçip cama yansıyor.
(“Mühür” adlı öyküden)