İsmet İnönü / Defterler (1919-1973)

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Cumhuriyet tarihinin ilk elli yılının baş aktörlerinden biriydi İsmet İnönü.

"Defterler", Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük devlet adamlarından birinin en “mahrem” sayılabilecek yazılarını, yani kendi tuttuğu not defterlerini gün ışığına çıkarıyor. Siyasal tarihimizin kilometre taşlarının birinci elden anlatımının yanı sıra, siyasetçi İsmet İnönü’nün insani yanlarını da ortaya koyuyor.

Ahmet Demirel’in yayına hazırladığı ve tarihsel notlarla zenginleştirdiği "Defterler", yakın tarih araştırmacılarının ve Türk siyasal hayatına merak duyan herkesin ilgiyle okuyacağı bir belge.

Babamla beraber yaşadığımız yıllarda zaman zaman cebinden çıkardığı ajanda tipinde küçük bir deftere dikkatle bir şeyler yazdığını görürdük. Örneğin sağlığı ile ilgili bir rapor geldiğinde bazı sonuçları hemen defterine geçirirdi. Ölümünden sonra Pembe Köşkteki kütüphanenin dolap çekmecelerinde kullanılmış bir çok ajanda bulduk. Babam, 1919’dan 1973’e kadar giden bu ajandalarda günlük olaylarla ilgili kısa notlar tutmuş. Kendisinin ve yakınlarının sağlığı, evin bütçesi, konuştuğu kişiler ve konuşma konuları, yaptığı, yapacağı işler hakkında bir iki cümle ile kendi kendisine bilgi veriyor. 1928’den önceki defterler Arap alfabesiyle, harf devriminden sonrakiler Latin alfabesiyle, yeni yazıyla yazılmış.

Bu defterler alışılmış anlamda günce sayılmaz. Verilen bilgi çok az, her gelişmeden de söz edilmiyor. Ama gene de bir çok olaya değiniliyor. En önemlisi, babamın bazı olaylar ve kişiler hakkındaki düşüncelerini, duygularını ve bazı karakter özelliklerini burada bulabiliyoruz. Bu bakımdan defterlerin tarihçiler için önemli belgeler oluşturduklarına kuşku yok. İlk kez 1972 yılında Metin Toker, Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen sonraki günlere ait defter sayfalarını Hürriyet gazetesinde yayımlamıştı. Şimdi defterlerin tamamı, İnönü Vakfı ile Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Şirketinin verimli işbirliği sonucunda kamunun ilgisine sunulmaktadır. Her iki kuruluşun yöneticilerini candan kutluyorum.

İnanıyorum ki defterlerde yalnız tarihçiler değil, tarihe meraklı pek çok okuyucu ilginç noktalar bulacaktır. Kendi hesabıma ben, anılarımı yazarken bir çok kez defterlerdeki bilgiden yararlandım. Hatta bir seferinde bu bilginin güncel gelişmelere etkisi oldu. Bu olayı kısaca anlatayım.

1997 yılında Ankarada “Atatürk-İnönü posta pulları” sergisinin açılışında bir konuşma yapmam istenmişti. Sergide gösterilenler arasında 1929 yılına ait pulların yeni yazıyla basılmış ilk pullar olduğunu öğrendim. O yıla ait bir anıyı 1929 ajandasında ararken karşıma “Takriri Sükûn Kanunu” denilen yasa ile ilgili notlar çıktı.
Bu yasa, Cumhuriyetin ilk yıllarında ortaya çıkan Şeyh Sait ayaklanmasından sonra ülkede güvenliğin sağlanması ve devrimlerin korunması amaçlarıyla çıkarılmıştı. Getirdiği önlemlerle özgürlükleri geçici olarak sınırlamıştı. Mecliste iki yıl için kabul edilmiş, 1927’de geçerliği iki yıl daha uzatılmıştı. 1929 Mart ayında tekrar uzatma, ya da kaldırma zamanı gelmişti.

Babam, 1929 ajandasındaki 27 Şubat tarihli notta, akşam, evinin yatak odasında Gazi ile iç durumu gözden geçirdiklerini, aleyhte gizli çalışma olduğunu, orduyu korumak gerektiğini, çare olarak “takriri sükûn” yasasını kaldırmaya karar verdiklerini ve bu kararından dolayı Atatürk’ü tebrik ettiğini anlatıyor.

Sonra 4 Mart tarihli çok daha uzun bir not var. “Takriri Sükûn Kanunu için Nutuk projesi” başlıklı bu yazının Mecliste yapılacak konuşma için bir hazırlık olduğunu farkedince merak ettim, yayımlanmış Meclis konuşmaları kitabında 4 Mart tarihli nutku buldum. Gördüm ki, ajandadaki taslak, bazı eklemlerle, olduğu gibi Mecliste okunmuş. Cep defterine sığdırılan yazı Meclisteki konuşmanın temel yapısını oluşturmuş. Nutukta söylenen, “İktidar mevkiine çıkmak için Büyük Meclisin ekseriyetini almaktan başka çare olmadığını bir daha hatırlatmak isterim. Politika ile uğraşanlara bir noktayı tekrar edeyim. Bu memlekette bu Meclisten büyük kuvvet yoktur” gibi etkileyici sözler taslakta var.

Ankara’daki toplantıda okuduğum ajanda notları hazır bulunanların büyük ilgisini çekti, basında da yankılandı. Meclisin gücünü belirtmek üzere 1929’da söylenmiş bu sözler 1997’de yaşadığımız iç politika karmaşasında çıkış yollarını bulmamıza yardımcı oldu.

Defterlerde, babamın siyaset ve devlet anlayışının özelliklerini gösteren başka bir çok ipucu bulunabilir. Ayrıca özel üslubunun örnekleri de var. Bir tanesine işaret edeyim. 26 Ocak 1966 günündeki notta bir parti örgütü için, “çok eyiler” diyor. “İyi” yerine “eyi” demek, sanırım babamın kuşağının bir konuşma özelliğiydi. Tıpkı, kardeşim yerine kardaşım demek gibi. Atatürk’ün Lozan Konferansı sırasında babama gönderdiği bir telgrafta da “eyidir” yazıldığını görmüştüm.

Defterlerin başka bir özelliği, tarihe yön veren olaylara değinilirken bir iki cümle ile yetinilmiş olması. 1922 yılının 25 Ağustos Cuma gününe ait not, “Akşam Kocatepe soğuğunda çadırlı ordugahta yattıklarını” söylüyor. Bir de şunu ekliyor. “Gece, Başkumandan, Fevzi Paşa, ben, çadır önünde konuştuk.” O kadar. Neler konuştuklarını, neler düşündüklerini söylemiyor. Ama herhalde böyle bir konuşma yapıldığını öğrenmek bir romancıya esin kaynağı olabilir. Konuşmadan bir kaç saat sonra, Kurtuluş Savaşını zafere götüren büyük taarruz başlamıştır.

İsmet İnönü defterlerinin yeni kuşaklara yararlı olmasını diliyorum.

Erdal İnönü

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.