- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
İpek ve Bakır
-
Kategori:
Edebiyat / Öykü -
Yazar:
Tomris Uyar -
ISBN:
978-975-08-0330-2 -
Sayfa Sayısı:
104 -
Ölçü:
13.5 x 21 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Ocak 2002 -
Tekrar Baskı Sayısı / Tarihi:
10. Baskı / Mart 2023
Ayrıntıların usta yazarı Tomris Uyar bütün yapıtlarıyla Yapı Kredi Yayınları'nda... Türk edebiyatında, duyarlılığı ve farklı yaklaşım biçimiyle kendine özgü bir yer edinen Tomris Uyar'ın, 1965-1970 yılları arasında yazdığı on yedi öyküden oluşan İpek ve Bakır adlı ilk kitabı Yapı Kredi Yayınları'nca yayımlandı. Kitaptaki öyküleri yıllar sonra yeniden okuduğunda o günlerin Tomris Uyar'ına, "Sürekli alabora olarak kötü şaşırtmacalar veren bir dil ortamında, bir kültürsüzlük kargaşasında yaşayacağını, toplumun sancılarına bir yurttaş kimliğiyle asla kayıtsız kalamayacağın için bireysel fantezilerinde bile toplumsal gerçeklikten kaçmayacağını, bu yüzden yazar-kanatlarını yeterince kullanamayacağını ve bundan da asla pişmanlık duymayacağını nerden biliyordun? Kırılganlığı ve soyluluğu simgeleyen 'ipek'e artık uzakken; inandığın dayanıklı ve kullanışlı estetiği simgeleyen 'bakır'ların çoğunu elden çıkarmışken?" diye soran yazar, bir bakıma öyküsüyle de sürekli bir hesaplaşma içinde olduğunun altını çiziyor. Öykülerinde bir çocuğun yalın dünyasına, ihtiyar bir kadının yalnızlığına, evde kalmış bir kızın kırgınlığına, gösterişli düğünlere şiirsel bir dille sokulmasının altında yatan nedense hep aynı: Kimsenin "İpek"ten ve "Bakır"dan yoksun kalmamasını sağlamak...
Yürek Hakkı
Yengem der ki, bizim oralarda gökyüzü daha yakınmış yere, Anadolu şehirlerinin onurunu koruyan o tek ve uzun yolun üstüne olanca sevecenliğiyle eğilirmiş; öbürleri (daracık, kemikli sokaklar) saparmış, yabancılara gösterilmezmiş; ne var ki bir şehir bir kere kazandıklarını halkına kolay kolay kaptırmıyor bir daha, direniyor: yeni yatak odamın penceresinden bakıyorum da, o aksayan toy güzellik elbirliğiyle ayakta tutulmuş nasılsa, suyun ve göğün elbirliğiyle... belki de girişte, kar attıkça seyrelen, dimdik duran cılız ağaçlardan, belki de bambaşka bir şey yalnız kendiliğinden, ansızın, her şeye karşın ve hazırlıksız. Tıpkı yengem gibi. Yengemin tırnakları boyalıdır sözgelimi -kahverengi, güneşte parlak- ama doğuştan boyalıdır. Öyle. Oysa biz ne hazırlıklar yapmıştık ağabeyimler gelecek diye: halılar vurdultulmuştu, pirinçler ayıklatılmıştı, yeni mavi yorgan serilmişti odalarına. Babam, "Canım alt tarafı bir memur kızı," demişti ama anneme göre İstanbulluydu ya. Otomobilden inerken sokağın bütün pencereleri aralandı, komşular bekliyorlardı. Damalı basma elbisesi, rüzgârda büsbütün şişen karnını güçlükle kaldıran ince bacakları vardı; ağabeyim bavulları içeri taşırken o, boyalı tırnaklarını (kahverengi, parlak) saçlarına götürdü önce, rüzgâra karşı tarandı, sonra ellerini gözlerine siper ederek şehre giren sıcak öğleye, yapış yapış beyaz yola baktı bir süre. İstanbulÕdan geldiği yola. Yengem oydu. Yolda, trenin penceresinden hep kavakları gözledim, nasıl ürkek ve sürekli olduklarını. Şehrin ortasından bir ince su akıyor, ama tam onların evinin önünde vazgeçiyor ansızın. İlk isteksizlik. İlk izlenim bu galiba, bir de yükseltiden gelme başağrısı, bulanıklık. Yolda dağ döne döne yükseliyordu. Bavullarımı kendim taşımamalıyım. Onlar için önemlidir çünkü ve ben kalıcı değilim. Yoksa bavullarımı kendim taşırdım. Kısacık saçlı bir çocuk açtı kapıyı, ne güzel baktı yüzüme. Yengem gelince odamı değiştirdiler, alt kata, Emine Halanın yıllardır küf kokan odasına taşıdılar yatağımı. Ayıpmış. Emine Hala hep ihtiyar bir kadın; ben onu öyle tanıdım, diyorlar gençmiş bir zamanlar, inanmıyorum. Hem yalnız kendisi değil bacı (annem, evde iş gören bacıya "bacı" diyor, yazıkmış zavallıya) da anlatıyor Emine Halanın akıl almaz gençliğini, sonra bir serseriye kaçmak istediğini, babamın onları sınırı geçmeden yakaladığını, Emine Halanın o gün bugün bodrumdaki odada cezasını çektiğini. Emine Hala ailemizin yüz karası. Babam öyle dedi. "Emine Halana da acıma, kimseye de. Kaçamadığı için üzül yalnız, o zaman acımamış olursun, çünkü bu başka bir şeydir, sevmektir."