- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
Fransız Akademisi’ne Kabul Konuşması ve Jean-Christophe Rufin’in Yanıtı
-
Özgün Adı:
Discours de réception à L’Académie française et réponse de Jean-Christophe Rufin -
Kategori:
Edebiyat -
Yazar:
Amin Maalouf -
Çeviren:
Orçun Türkay -
ISBN:
978-975-08-3960-3 -
Sayfa Sayısı:
72 -
Ölçü:
13.5 x 21 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Nisan 2017 -
Tekrar Baskı Sayısı / Tarihi:
2. Baskı / Temmuz 2022
“Akademi Üyesi Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler,
İnsan sizinki gibi bir aileye kabul edilme ayrıcalığına eriştiğinde, eli boş gelemez. Hele benim gibi Levanten bir konuk olduğunda, eli kolu dolu gelir. Gerek Fransa’ya, gerek Lübnan’a karşı duyduğum minnetle, iki yurdumun bana verdiği her şeyi de yanımda getireceğim: Kökenlerimi, dillerimi, aksanımı, inançlarımı, kuşkularımı ve her şeyden çok uyum, ilerleme ve bir arada yaşama düşlerimi.
Bu düşler bugün suya düşmüş görünüyor. Övünç duyduğum kültür evrenleri arasında bir duvar yükseliyor Akdeniz’de. Benim isteğim bir yakadan ötekine geçmek için bu duvarı aşmak değil. Bu –Avrupalılar ile Afrikalılar, Batı ile Müslüman âlemi, Yahudiler ile Araplar arasındaki– tiksinti duvarını çökertmek, yerle bir etmeye katkı sağlamak istiyorum ben. Yaşama nedenim, yazma nedenim her zaman bu oldu...”
1635 yılında Kardinal Richelieu tarafından kurulan ve Fransa’nın en köklü kültür kurumlarının başında gelen Fransız Akademisi 40 koltuğa sahiptir ve yaşam boyu seçilen 40 üyeden oluşur. Ancak bir üye öldüğünde yerine yenisi seçilir. Bu kuraldan dolayı Akademi üyeleri “ölümsüz” (“immortel”) olarak adlandırılır.
Amin Maalouf 2011 yılında, 29. Koltuk’un sahibi Claude Lévi-Strauss’un yerine Fransız Akademisi’ne seçildi. Gelenek gereği yeni seçilen üye, koltuğunu devam ettirdiği eski üyeye dair bir anma konuşması, bir başka üye de seçilen yeni üyeyi takdim konuşması yapmak zorundaydı.
Amin Maalouf Claude Lévi-Strauss’tan, Jean-Christophe Rufin de Amin Maalouf’dan bahsetti. Böylelikle antropoloji, tarih, Doğu-Batı etkileşimi, Fransız kültürü vb. pek çok konu Fransız Akademisi’nin “Kubbe”sinde yankılandı.
Dünyaca ünlü bir yazar: Maalouf,
Dünyaca ünlü bir antropolog: Lévi-Strauss.
Kısacası bir taşla iki kuş...
Her şeyden önce,
Beyefendi,
Sakın Akademi’nin size hoş geldiniz demek için en genç üyesini seçmesine gücenmeyin. Bu bir saygısızlık değil, tersine ikimiz için de bir lütuf.
Elbette, yeni bir üyeyi karşılama konuşması yapacak kişiyi seçme konusunda Topluluğumuzun kesin kuralları var. Ama yeri geldiğinde bu kurallar göz ardı edilebiliyor. O zaman protokolün yerini tanımlanması daha güç olan başka bir ölçüt alıyor, biz adına cana yakınlık, arkadaşlık, entelektüel ortaklık diyelim isterseniz.
Çalışma arkadaşlarımın size hoş geldiniz demek için beni seçmesinin nedeni yakın olduğumuzu bilmeleri. Yollarımızın ilk karşılaşmamızdan bu yana birçok kez kesiştiğini biliyorlar. Sizinle yirmi beş yılı aşkın bir süredir tanışıyoruz. O zaman dünya çapında bir başarı kazanacak en güzel kitaplarınızdan birini, "Afrikalı Leo"yu tanıtıyordunuz. Ben de aynı yayıncıdan çok daha kısıtlı bir çevreye yönelik, insani yardım hareketiyle ilgili bir deneme yayımlamıştım. O dönemde, sizi okuyarak, gözlemleyerek, tanımayı öğrenerek, roman sayesinde yapıtın niteliğini feda etmeden de geniş kitlelere ulaşılabileceğini anladım. Sayenizde, her zaman bağlı kaldığınızı gösterdiğiniz güzelim klasik biçimiyle romanın dünyadan söz etmek için hâlâ, hatta her zamankinden de fazla eşsiz bir araç olduğuna inandım. Çelişkili olduğu oranda etkili bir araç roman: Kurmaca oyunuyla insan gerçekliğinin en yüce biçimlerinden birini açığa çıkarıyor; özel olayları sahneye koyarak evrensel gerçeklere ulaşıyor; biçem ve dilin büyüsüyle dünyada üstüne düşünülmemiş şeylerin ve deneyimin bilincine varılmasını sağlıyor. Böylece, siz kurmacaya geçmek gibi geri dönüşü olmayan bir yola girme kararını verdirdiniz bana bilmeden. Sizi örnek alarak romancı oldum.
Esin kaynaklarımız ters olsa da birbirine yakın: Siz dünyayı keşfe çıkıp, Batı uygarlıklarının güçlü ve zayıf yanlarıyla tanışan Doğulu insanların izlediği yolu inceliyorsunuz. Ben daha çok benim gibi, Doğu, Afrika ve sözcük kuru bir idari birime dönüşmeden önce pek hoş bir biçimde “denizaşırı” olarak adlandırılan bölgelerin sarsıcı deneyimiyle başkalarını ve kendilerini keşfe çıkmış Avrupa kökenli kahramanları anlattım. Bizim yollarımız sık sık kesiştiyse de, kahramanlarımızınkiler daha çok kesişmiştir. Yaşamlarımız farklı, ama kimi zaman bana öyle geliyor ki düşlerimiz bizi arkadaştan da öte, birer kardeş yapıyor.
Bununla birlikte, tüm bu yıllar boyunca, sizi bir an olsun bir kaynak, bir ağabey olarak görmeyi bırakmadım. Günün birinde bu Kubbe’nin altında birlikte olacağımız, özellikle de size hoş geldiniz deme onurunun bana düşeceği aklımın ucundan geçmezdi. Doğrusunu söylemek gerekirse, bunun tersi olsa, çok daha az şaşırırdım. Ama madem alınyazımız böyle diyor, en azından uzun soluklu arkadaşlığımızın sizi daha kısa bir süre gözlemlemiş birinin kuşkusuz yapamayacağı denli açık seçik ve derin doğanıza uygun bir portrenizi çizmemi sağlayacağını umuyorum.