Evliyâ Çelebi'nin İstanbul'u

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Selçuk Altun'un değerlendirmesiyle "kentimizi taş taş, çeşme çeşme tanıyan İstanbulog" John Freely'nin (1926) kitaplarının sayısı otuzu geçiyor; çoğu da İstanbul ve Türkiye üzerine. Bu kitapların ikisi (A History of Robert Kolej, The American College for Girls and Bogazici University [2000] ve beş ciltlik Türkiye Uygarlıklar Rehberi [2000]) yayınlarımız arasından çıktı. John Freely yeni kitabı Evliya Çelebi'nin İstanbulu'nda "bu aziz şehrin sokak kültürü ve halk tarihinin seyyar ansiklopedisi" Evliya Çelebi'yle birlikte İstanbul'u sokak sokak dolaşıyor, Seyahatnâme'den aktarmalarla XVII. yüzyıl İstanbul ruhunu hatırlatıyor ve Evliya Çelebi'nin şehrindeki unsurların modern İstanbul'da hâlâ mevcut olduğunu gösteriyor. Böylece Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'sini yazmasının üzerinden geçen üç yüz yılı aşkın zaman içinde çok şey olmasına karşın, bugünkü İstanbul'u "Evliya Çelebi'nin İstanbulu"yla kıyasladığımızda en derin noktada şehrin temel karakterinin değişmediğini görüyoruz.

Topkapı Sarayı

Fetihten hemen sonra Fatih İstanbul'un Üçüncü Tepe'sine, Yunanlı tarihçi Kritovoulos'un "şehir merkezindeki en güzel yer" olarak tanımladığı bölgeye, bir saltanat sarayı yaptırmaya koyuldu. Yaklaşık yirmi yıl sonra Birinci Tepe'de ikinci saltanat ikametgâhı olan ve Yeni Saray olarak da bilinen Topkapı Sarayı'nı yaptırdı. Ailesinin bir kısmını Eski Saray olarak bilinen Üçüncü Tepe'deki sarayda tutsa da, sonuçta Topkapı Sarayı'nı ana ikametgâhı yapmaya karar verdi. Evliya Çelebi Seyahatnâme'nin 12. Bölüm'ünü "Saadet Kapısı'nın Eşiği Yeni Saray'ın Özellikleri" başlığıyla bu saraya ayırır. Osmanlılar şehri fethettiği zaman Fatih'in ganimeti nasıl paylaştırdığını tanımladıktan sonra konuya girer: Fatih bu hazinelerin bir kısmına sahip olduktan sonra bir padişah için gereken ilk şeyin sürekli bir ikametgâh olduğunu gördü. Bu yüzden Yeni Saray'ın yapımı için üç bin kese para harcadı. Bâb-ı Hümayun üzerinde işlenmiş çeşitli tarihler içerisinde en uygunu altta beyaz mermer tablet üzerine belirgin harflerle yazılmış "Halledallahi azze sahibehu" (Allah sahibinin ihtişamını baki kılsın) [yani, H. 876 ya da 1471-72] tarihidir. Deniz kıyısında yer alıp, kuzeyinde Karadeniz, güneyinde Akdeniz [Marmara] olduğundan, mimarlık ilminde şimdiye kadar böyle bir yapı inşa edilmemiştir; iki denizin karıştığı yerde yer alan bu yapı bir saraydan çok şehre benzemektedir. Burayı ilk yaptıran Hazreti Süleyman, ikincisi de iki-boynuzlu [Zülkarneyn] İskender'dir. Bu yüzden önceki hükümdarların yaptırdıklarının kalıntıları üzerine inşa edilmiştir ve Fatih, helvahane, has fırın, hastahane, baruthane, hasırhane, odun ambarı, tahıl ambarı, ot ambarı, içerde ve dışarıda ahırlar, çeşitli depolar gibi padişaha ait yetmiş özel bölüm ekletmiştir. Yirmi bin servi, çınar, salkımsöğüt, çam ve şimşirin dikildiği yuvarlak İrem bahçesi gibi bir bahçede ayrıca her biri bir kuşhaneye ve çiçek bahçesine dönmüş binlerce meyve ağacı vardır ki bugün ancak Cennet bahçesiyle kıyaslanabilir. Fatih bu bahçenin ortasında hoş bir tepe ve yüksek bir zemin üzerine Çin çinileriyle kaplanmış kırk tane has oda, Saadet Kapısı'nın [Babüssaade] iç tarafına bir Arz Odası, ve At Meydanı büyüklüğünde bir avlunun doğusunda güzel bir hamam, yanında Hazine-i Hassa, hemen yanında Kuşhane, onun yanında Hazine Odası, sonra Has Oda, sonra, Hünkâr Camisi, sonra Doğancılar Odası, sonra küçük ve büyük İçoğlanı Odaları, sonra Seferliler ve Külhanlar Odası, Büyük Oda mescidi, ve yukarda bahsedilen hamama katılan Meşkhaneyi [spor salonu] yaptırdı. Yukarda bahsedilen Has Odalarda altın gümüş işlemeli güzel giysiler içinde sırma taçlı, gül kokulu üç binden fazla oğlan burayla sürekli temas halinde olan padişahın hizmetine hazır bekliyordu. Burada bir harem yoktu ancak daha sonra Sultan Süleyman zamanında bir tane yaptırıldı ve Sultan Süleyman sonra bir zenci hadımağası ve bir de beyaz hadımağası odasıyla yedi vezirin haftada dört kez toplandığı Divan Odası ekletti. Sultan Mehmed ayrıca bu sağlam berkitilmiş kaleyi 366 kule ve on iki bin burcun bulunduğu, çevresi 6500 adım uzunluğundaki duvarlarla çevirtmişti. Daha önce sıralanan görevlilerin yanında on iki bin bostancı ve toplam kırk bin can yaşamaktadır. (Hammer: I/I, 49-50; Evliya: I, 46) En kalabalık zamanında bile verdiği rakamın onda biri kadar bir nüfusu barındıran Topkapı Sarayı'nın nüfusu konusunda Evliya Çelebi aşırı bir abartı içindedir.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.