- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
Dokunma Dersleri
-
Kategori:
Edebiyat / Öykü -
Yazar:
Yalçın Tosun -
ISBN:
978-975-08-2645-0 -
Sayfa Sayısı:
128 -
Ölçü:
13.5 x 21 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Ekim 2013 -
Tekrar Baskı Sayısı / Tarihi:
9. Baskı / Nisan 2023
"Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler", "Peruk Gibi Hüzünlü" kitaplarıyla son dönem öykücülüğümüzün parlayan imzalarından Yalçın Tosun’un kendi doruklarından devşirdiği yepyeni öyküler...
Bir Kocanın Gizli Defterinden, Sıcak Sandalye, Soğuk Yılan, Dilan’ın Ormanı, Ruhsar Hanım’la Levon Bey’in Beş Çayı... Belki de, yazarın unutulmazları arasına girecek böyle birçok öykü "Dokunma Dersleri"nde bir araya geliyor.
Tutku, keder, utanç, pişmanlık, nefret, dostluk ve dile gelmeyen sevgiden mürekkep öykülerde Yalçın Tosun kalemini bir sihirbaz değneği gibi kullanıyor. Kaşla göz arasında rengârenk duyguları ortaya döküverdiğinde adeta neye uğradığımızı şaşırıyoruz. Derhal dönüp tekrar tekrar okuma isteği uyanınca bir sonraki öyküye hemen geçilemiyor.
Yalçın Tosun, üçüncü öykü kitabıyla sayıları giderek artan okurlarını ve öyküseverleri heyecanlandırıyor.
...Sonra işte, sen geldin. Yıldızların altında uyuduk. Annem merakına yenilip gelmeden, yıldızlar tepemize inmeden evvel uyuduk. Bir düşü yeniden kurar gibi, hiç uyanmayacakmışız gibi uyuduk. Ben önce uyuyormuş gibi yaparak uyumanı bekledim, sonra uyurken izledim seni, uzun uzun. Başka zaman bakamıyordum doya doya, doyana kadar baktım ben de. Bir erkek değildin artık, bir kadın değildin. Çocuk desem, diyemem. Uyuyan biriydin işte, tüm uyuyanlar gibi bir mahlûktun. İzledim durdum yüzünü, sonra omuz başlarını, memenin sivrilmiş nokta ucunu. Dersimdin çalıştım, parmak uçlarına kadar ezberledim seni. Belki elin elime değer sen uyurken, kalçan bacaklarıma sürter biraz. Sevinçten delirecek gibi olurum. Saçlarını, enseni, kollarını kokladım. Nasıl uçucu, nasıl güzel kokuyordu. Mandalina kokularına karışıyordu senin kokun. Eziyordu onları ama, utandırıyordu. Annemler dışarıdaydı işte, biz uyuduk. Kapıdan çıkarken pek manidar baktıydı da annem, görmezden geldiydim. “Oğlum dolapta ayran aşı var” dediydi dili, gözlerindeyse hep aynı ağrılı bakış. “N’apıcam yarabbi ben bu oğlanla.” Ebenine evde pinekliyordu, biz usulca dama çıkarken. Yıldızlar vardı, hiç olmadıkları kadar. Tepemizde sallanıyorlardı. O soğuk kış günü okulun kantininde ısınırken laf lafı açmış, “Evin damına yatak sereriz biz yazları” deyince nasıl heyecanlanmıştın. Gözlerin parlamıştı.