- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
Deniz Küstü
-
Kategori:
Edebiyat / Roman -
Yazar:
Yaşar Kemal -
ISBN:
978-975-08-0713-8 -
Sayfa Sayısı:
424 -
Ölçü:
13.5 x 21 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Ocak 2004 -
Tekrar Baskı Sayısı / Tarihi:
19. Baskı / Kasım 2024
Romanlarında, Karadeniz’den Toroslar’a, Ağrı Dağı’ndan Ege’ye uzanan çok geniş bir Anadolu coğrafyasını anlatan Yaşar Kemal, Deniz Küstü’de, ana tema olarak İstanbul’un çürüyen doğasını seçer. Bir kentin tüm coğrafyasıyla her anlamda yozlaşmasının ve çürümesinin anlatıldığı romanda, tüm karakterler İstanbul’a göç yoluyla gelmişler ve beraberlerinde hayallerini de sürüklemişlerdir.
Deniz Küstü ütopyaların ve anti-ütopyaların çarpışma alanıdır.
“Kemal, açgözlülük, nefret ve çürümenin, aynı zamanda aşkın ve kurtuluşun öyküsünü yazmış.”
Times Literary Supplement, (İngiltere)
“Çağımızda örnekleri pek bol olmayan güçlü ve soluklu yazarlardan biri.”
The Gazette, (Kanada)
“Yaşar Kemal’in sanatı küçük kulislerin, klikleşmelerin ve günlük moda akımların dışında çizgisini sürdüregeliyor. Panait Istrati, Maksim Gorki, Jean Giono çapında bir yazar olmanın sağladığı gücün verdiği güvenle...”
Gerard Mordillat, Libération, (Fransa)
“Yaşar Kemal’in dili zengin ve dinamik, çizdiği sahneler çok güçlü.”
Curt Bladh, Skanska Dagbladet, (İsveç)
“Sadece büyük bir yeteneğin üretebileceği enerjiye, çeşitliliğe ve isabete sahip.”
The Guardian, (İngiltere)
Kahvenin kabaca yontulmuş kapısı sert bir tekmeyle ardına kadar açıldı, içeriye, elinde bir toplu tabanca tutan Zeynelden önce, tozla toprakla birlikte, dışarda denizi kudurtan lodos girdi. Zeynel önce kapıda bir an ikirciklendi, sonra ağır, temkinli, eşikte durup yolu kesti, tabancasını İhsana doğru çevirdi, üst üste ateş etmeye başladı. Kahvedekiler bir an öylece dondular kaldılar.
İhsan:
“Yandım anam,” diye keskin bağırdı, ikinci “yandım” sesi çok usul çıktı, duyulur duyulmaz. Sandalyadan yere sağılıverdi, boynundan oluk gibi kan fışkırdı, sonra da hemen kesildi. Donmuş kalmış kahve kalabalığının arasından Selim balıkçının bir yay gibi gerilip, İhsanın “yandım anam” demesiyle birlikte Zeynelin üstüne atılması, tabanca tutan elinin bileğine sarılması bir oldu. Selim tabancayı almış şaşkınlıkla bir elindeki ağzından duman çıkan tabancaya, bir orada durmuş kalmış Zeynele bakıyordu. Birden bütün kahve şaklayan bir tokadın sesiyle irkildi, ama gene de hiç kimse yerinden kıpırdayamıyordu. Selim Zeyneli sol eliyle boynundan tutmuş sağ eliyle veriştiriyordu. Zeynelse başını elleri arasına almış, o vurdukça iki büklüm oluyor, vurdukça bir ölümden kaçarcasına büzülüyordu. Artık ağzından duman çıkmayan tabanca da kahve ocağının altında duruyordu. Selim balıkçı balyoz gibi ağır elleriyle vurdu vurdu, en sonunda körük gibi soluyarak iyice soluğu taşmış, Zeyneli bırakıverdi. Zeynel orada ölünün başında, bir umarsızlık içinde kalakalmış, ne yapacağını bilemez bir duruma düşmüştü. İhsan sağ yanına yatmış, elleri yumuk, bacakları karnına çekilmiş, toprakta yer yer birikerek ta kapıya kadar akmış kanın içinde kalmıştı. Uzun sarı bıyığı da kana batmıştı. Gözleri bir korkuyu, ölümü, sonsuz şaşkınlığı bekler gibi alabildiğine açılmıştı. Selim geldi, İhsanın başında durdu, baktı baktı, baktıkça yüzünün rengi yerine geliyordu. Birden telaşla, korkuyla ardına döndü, Zeynel orada olduğu gibi duruyordu. Selim onun karşısında durdu, baktı baktı, belki şimdi ilk olaraktan görüyordu Zeyneli, bu adam da nerden çıktı der gibiydi hali tavrı, bakışları. Belki daha da neyin ne olduğunun farkında değildi. Arkasına döndü yeniden bir şeyler araştırır gibi ölünün üstüne eğildi gözlerinin içine gözlerini dikti, sağ elinin şahadetparmağının ucuyla da İhsana dokundu, hemencecik de elini, yalıma dokunmuş gibi geri çekti. Doğrulunca Zeynelle burun buruna geldiler:
“Hak tuuuuu,” dedi Selim, Zeynelin yüzüne kocaman bir tükürük attı. Bir daha, bir daha tükürdü. Tükürüğü Zeynelin suratında kırbaç gibi şaklıyordu.
Elleri yanlarına düşmüş Selim, bacakları feldirdeyerek, sarhoş gibi yalpalayarak kapıdan çıktı, plajın köprüsünün üstüne gitti, oradan döndü kahvenin kapısına geldi, orada durur gibi, bir şeyler düşünür gibi, bir şeyleri anımsar gibi yaptı, başını uzattı kapıdan içeriye birisini ararmış gibi baktı, hemen de başını geri çekti, Martı gazinosunun önünden Florya plajlarına vurdu, lodoslu denizin dalgaları bir ağaç boyu yükseliyor, asfaltın üstüne çat diye düşüyordu.