Tersine

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

J.-K. Huysmans’ın başyapıtı Tersine, Tahsin Yücel’in çevirisiyle YKY Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi’nden çıktı. 19. yüzyıl Fransız yazınına damgasını vurmuş 1884 tarihli bu başyapıt, Fransız edebiyat akımlarının bol bol tartışıldığı edebiyat ortamımızda ne anılmış, ne de bir tartışmaya konu olmuştur. Bu anlamda Tersine’ye, çeviri edebiyatın önemli açıklarından birini kapatan bir çalışma gözüyle bakılabilir.

HUYSMANS VE “TERSİNE” ÇEVRESİNDE

Huysmans da, ünlü başyapıtı Tersine (A Rebours) de ülkemizde pek bilinmez; dilimizde yazılmış birkaç Fransız yazını tarihinde şöyle bir anılırlar belki, ama, bildiğim kadarıyla, XIX. yüzyıl Fransız yazınını çok iyi bilir gibi görünen uzmanlarımız bile, Huysmans’la Tersine’nin çevresinden dolaşırlar hep. Yalnızca Hugo’lar, Nerval’ler, Musset’ler, Balzac’lar, Stendhal’ler, Flaubert’ler değil, Zola, Goncourt kardeşler, Maupassant, Ver-laine, Mallarmé, hatta Jean Moréas ve Henri de Régnier bile az çok bilinir, ama Huysmans çoğu yazınseverlerimiz için hiç yoktur, kimi ender yazınseverimiz içinse, en fazla bir addır. Böylesine bir bilmezlik ya da bilmezlikten-gelme fazlasıyla şaşırtıcıdır. Neden derseniz, J.-K. Huysmans Fransız yazınının belki de en zengin dönemi olan XIX. yüzyılın son çeyreğinin en özgün, en verimli, en etkili ve en çok tartışılan yazarlarındandır. Tersine’ye gelince, örneğin Pierre Waldner’e göre, “işlevinin ve öneminin bir benzeri daha bulunmayan bir temel kitap”tır, Henri Clouard’a göre, “Huysmans’ın yapıtları içinde ve yazın tarihinde çok büyük bir önem taşır”, René Dumesnil’e göreyse, “yalnızca Huysmans’ın yaşamında değil, dönemin yazınında da temel bir tarih oluşturur”. Üstelik, günümüzde de Fransız yazınının en çok incelenen, en çok sözü edilen yapıtlarından biridir. Georges Charles Huysmans (1848-1907), baba yanından Hollanda kökenini vurgulamak için benimsediği adla Joris-Karl Huysmans, başlangıçta ilginç bir yazar yaşamına adanmış gibi görünmez: ortaöğrenimini bitirir bitirmez, memur olarak içişleri bakanlığına girer, 1898 yılına kadar da görevine bağlı, düzenli ve ölçülü bir memur olarak hep aynı bakanlıkta çalışır. Ama bu çalışkan memur aynı zamanda iyileşmez bir yazın tutkunudur. Yazınsal etkinliklerine Le Drageoir à épices başlığı altında topladığı on iki düzyazı-şiirle başlar (1874). Bu düzyazı-şiirlerde Baudelaire’in ve Baudelaire’in de esinleyicisi olan Aloysius Bertrand’ın etkisi sezilirken, Huysmans topu topu iki yıl sonra, 1876’da, gerçekçi bir roman yayımlar: Marthe, histoire d’une fille. Bu roman onu Zola’nın yanına, kendilerini yeni yeni benimsettirmekte olan doğalcıların arasına getirir. Genç doğalcıların ortak yapıtı Les Soirées de Médan’da yer alan Le Sac au dos adlı öyküsü, günlük yaşamın sıradanlık, bayağılık ve tekdüzeliğini şaşırtıcı bir ayrıntı bolluğuyla anlatan Les Sœurs Vatard (1879) ve En Ménage (1881) adlı romanlarıyla da topluluğun en gözde üyelerinden biri durumuna gelir. Dahası, René Dumesnil doğalcılığın doğrulanmasını Zola’nın Meyhane’sinden çok, Huysmans’ın bu iki romanında bulacağımızı söyler. Belki de haklıdır. Ancak, sıradan ve çıkışı bulunmayan bir yaşam karşısındaki tiksintisi ve umutsuzluğuyla doğalcılardan bir ölçüde uzaklaştığı da söylenebilir. A vau-l’eau (1882) daha da ileriye, hatta son noktasına götürür bu karamsarlığı: anlatının kahramanı Jean Folantin, birtakım umutsuz arayışlardan sonra, “yol değiştirmelerin yararsızlığını, atılım ve çabaların boşunalığını” anlamış, kendini “akıntı aşağı” bırakmaktan başka yol kalmadığı kanısına varmıştır. “Meteliksiz insanlar için daha iyisi yoktur; yalnız en kötüsü gelir başına,” der. Böylece Huysmans, Jean Folantin’in kişiliğinde, karamsarlığın, karamsarlıktan da öte, umutsuzluğun filozofu Schopen- hauer’in düşüncesini somutlaştırır. Marc Fumaroli’ye göre, sürekli içi sıkılan bu kadın düşmanı adam, Jean Folantin, Sartre’ın Bulantı’sının kahramanı Antoine Roquentin’i, adının adıyla uyaklı olmasıyla anımsatmaz yalnızca, aralarında derin benzerlikler vardır, Duhamel’in Salavin’iyle Céline’in Bardamu’sü de bu yakınlığı paylaşır. Rémy de Gourmont’sa, Flaubert’in Bouvard ile Pécuchet’sine yaklaştırır Folantin’in öyküsünü. Bu da Huysmans’ın kahramanının özelliklerinin Zola’nın kahramanlarında pek bulamayacağımız özellikler olduğunu göstermeye yeter. Ancak, iki yıl sonra, 1884’te yayımlanan Tersine, Huysmans’la Zola ve doğalcılık arasındaki kopmayı kesinleştiren yapıt olur. Yaklaşık yirmi yıl sonra, ünlü romanının yeni bir basımına yazdığı önsözde kendisi söyler: “Tersine’nin yayımlandığı sırada, yani 1884’te durum şuydu: doğalcılık değirmen taşını hep aynı daire içinde çevirmek yüzünden soluk soluğaydı. Her yazarın kendinden ya da başkalarından çıkarıp biriktirdiği gözlemler toplamı tükenmeye başlıyordu. İyi bir tiyatro dekorcusu olan Zola az ya da çok kesin tablolar oluşturarak götürüyordu durumu; devinim ve yaşam yanılsamasını çok güzel esinliyordu; kahramanları ruhtan yoksundu, yalnızca tepilerin ve içgüdülerin yönetimindeydi, bu da çözümleme çalışmasını basitleştiriyordu. Deviniyor, birtakım basit edimler gerçekleştiriyor, oldukça yalın dekor gölgeleriyle dolduruyor, bunlar da dramlarının başlıca kişileri oluyordu.”

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.