Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu’da, Behçet Necatigil’in deyişiyle, “Olayları rintçe bir bakışla gülünç taraflarından alan, kıvrak, sürprizli, esprili bir üsluba aktaran” Haldun Taner’in unutulmaz öykülerinden dokuzu var: Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu, Kantar Kâtibi Ali Rıza Efendi, Konçinalar, Ablam, Atatürk Galatasaray’da, Fraulein Haubold’un Kedisi, Eczanenin Akşam Müşterileri, Fasarya, Memeli Hayvanlar.

“Bence Haldun Taner, çağdaş yazınımızın, özellikle öykücülüğümüzün bir klasiğidir. Bunu kendine vergi anlatımına, kişiliğine, öykülerinin insancıl özüne borçludur.”
Oktay Akbal

“Tiplerden, durumlardan, ruh hallerinden, aykırılıklardan, hatta durağan bir nesneden öykü çıkartmanın ustasıdır Taner.”
Füsun Akatlı

Bir Amerikalı fotoğrafçı, makinesinin objektifini çıkarıp yerine bir at gözü takmak suretiyle, çeşitli resimler çekmiş. Bu resimlerden anlıyoruz ki, eşya ve insanlar, at retinasına, gerçekte olduklarından yarım misli daha iri aksediyorlarmış. Gerçekte olduklarından dedik, bize göründüklerinden demek daha doğru olur. Çünkü bizim de eşyayı gerçek büyüklükleri ile görüp görmediğimiz ayrı bir meseledir.

Amerikalı fotoğrafçının bu buluşuna dayanan bir Alman bilgini de çıkmış, “İşte,” diyor, “her şeyi böyle olduğundan daha büyük görüş, hayvanda dolayısıyla bir aşağılık duygusu yaratmış ve onu daha ilk çağlardan itibaren insanın hizmetkârı derekesine indirmiştir.”

Fotoğrafçının denemeyi nasıl bir at gözü ile yaptığını bilmiyoruz. Ama bana öyle gelir ki, Almanın hipotezi olsa olsa sütçü, sucu, çöpçü beygirleri gibi proleter atlar için geçerli olsa gerektir. Ağa Han’ın o, lord sülaleleri gibi şecereleri tutulan, has ahırlarda binbir itina ile yetiştirilen aristokrat atları, imkân var mı insanları olduğundan büyük görsünler. Büyüklüğü geçtik, tam ebatta bile göremezler. Onlar yüksek sosyete ile iyice haşır neşir olduklarından, insanları dürbünün tersinden seyreder gibi, küçük, küçücük görmeye çoktan alışmışlardır.

Her neyse, hikâyemizin kahramanı olan at, alelade bir çöpçü beygiri olduğundan, her şeyi yarım misli daha iri gören cinstendi. Yirmiyi bitirmiş yirmi birine yeni basmıştı –atların yirmi yaşı, insanların, aşağı yukarı altmış, altmış beşi demektir– belediye temizlik işleri kadrosuna Muhittin Bey’in valiliği zamanında girdiğinden hatta emekliye ayrılması bile yaklaşmıştı. Üstelik adı da Kalender’di. Bu vasıfları ile her şeyi yarım değil, iki misli büyük görse kimsenin bir şey demeye hakkı olamazdı.

Vaka, saat üç sularında, Kalender’in her günkü vazife bölgesi olan Şişhane’de geçiyor.

Hamalın biri, sırtına koca bir ayna vurmuş götürüyordu. İşte Kalender kendi hayalini bu aynada gördü. Tabii, bu hayali gerçekte olduğundan –yahut bizim gördüğümüzden– daha büyük olarak gördü.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.