Sersem Kocanın Kurnaz Karısı

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“Haldun Taner’in en usta yapıtlarından biri olan “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”, Molière’in birçok piyesini Türkçeye adapte etmiş devlet adamı Ahmet Vefik Paşa üzerinedir. Paşa, Bursa’da vali iken kendi başına bir tiyatro kurmuş, Türk ve Ermenilerden oluşan aktörlerini bizzat yönetmişti. Üç perde boyunca Molière’in Georges Dandin’inden sahneleri üç ayrı üslup varyasyonu içinde izleriz. Bunun sonucu, bugünkü Türkiye’deki çeşitli oyun üsluplarının bir parodisidir. Taner’in tercih ve sevgisinin geleneksel Türk tuluat tiyatrosundan yana olduğu ustaca işleyişinin içinde sezilir.” (Metin And)

Zaten aktör dediğin nedir ki? Oynarken varızdır. Yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız. Görorum hepiniz gardroba koşmaya hazırlanorsunuz. Birazdan teatro bomboş kalacak. Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuş’la Virjinya’nın bir diyalogu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler. Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz, fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır. Perde.

Ruhsatınız olursa sizlere Tomas Fasulyeciyan Kumpanyası’nı tanıtmak isterim. Gelin, Melekzad Bahçesi’ndeki provalarına girelim. Molière nam Fransız edib-i şehirinin, “George Dandin” komedyasını nasıl kotardıklarını birlikte görelim.

Bu oyunun ilk iki perdesi Bursa şehrinde geçer. Ahmet Vefik Paşa’nın Hüdavendigâr Valisi olduğu yıllarda. Son perde ise paşanın Rumelihisarı’ndaki evinde ve Göksu mesiresinde.

Bu oyunun kahramanları hep tiyatroculardır. Devir, çevre, koşullar değişse de ortak nitelikleri hep aynı kalan tiyatrocular.

Üç perde boyu sizlere tiyatrocu milletinin duygusal, dolayısıyla değişken ve çelişken, yoksul ama iyimser, renkli ve hareketli, canlı ve coşkulu ve bütün bunlara karşın, yahut bütün bunlardan ötürü, her zaman sıcak ve sevimli yaşamını, sahne üstü çalışmalarını, sahne dışı çatışmalarını ve her gece ramp ışığında, on dört on beş metrekarelik, sahne denen bir yükseltide, üç yüz kişiden gelen alkışla sefaletlerini nasıl bir mutluluğa dönüştürdüklerini yansıtmak isteriz.

Üç perde boyu, üç ayrı üslup içinde provasını gördüğümüz oyunun ilk şekli Frenk usulüne göre Mınakyanvari bir tarzda sunulur. İkinci perdede Ahmet Vefik Paşa’nın işe karışması ile oyun Fenerli Rumlar ortamına uygulanır. Üçüncü perdede ise Küçük İsmail tarafından tuluat oyunu haline getirilir.

Bu üç evreyi bağlayan tek unsur Ahmet Vefik Paşa’nın kişiliğidir. Bir oyun ki kişileri tiyatroculardır. Yani sizlerin gecelerinizi biraz renklendirebilmek için, türlü yoksulluk içinde, arkası yamalı tarihi kostümlerle ve aç karnına sahneye çıkıp asil rolleri oynamaya kalkan fakir komedyenlerdir. Bir oyun ki içinde, büyük ününe kavuşmadan önce tıpkı Fasulyeciyan gibi göçebe tiyatroculuk yapmış Molière’in bir eseri prova edilir. Ve nihayet bir oyun ki, içinde bütün o babacan ve delişmen kişiliği ile Ahmet Vefik Paşamız vardır; böyle bir oyun bize sahneden ille sıcak bir rüzgâr estirmek zorundadır. Estiremezse suç yalnız ve yalnız bizdedir.
Bu oyunu, ölümünün üç yüzüncü yılını dünyaca andığımız Molière’in ve onun büyük hayranı Ahmet Vefik Paşa’nın anılarına adıyoruz.

İstanbul, 1973

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.