Iskalı Karnaval

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Yazınsal ton, biçem açısından Kerem Işık’ın bir önceki kitabı "Toplum Böceği"yle aynı enlem ve boylamda konumlanan "Iskalı Karnaval", bütün uçarı havasına karşın ayağını bastığı gerçeklikle bağını koparmadan kurmacaya sadık kalan, günümüz insanının trajik sıkışmasını fantastik bir vurguyla kurgulayan öykülerle ironik bir karnaval alanı resmediyor.

İnsan, yaşarken ıskaladığı bir hayatı gerçekten yaşamış sayabilir mi kendini?

Belki de –bu yüzden– “Hayat abartılacak bir şey değil.”

Kalbi Büyüyen Adam

Kalbinin büyümeye başladığını fark ettiğinde süpermarketten evine dönüyordu. Bu tuhaf hisse, elindeki plastik poşetleri sallaya sallaya yürürken çocukluğunda ufuk çizgisinin ne denli uzak göründüğünü düşünürken kapıldı. Annesinin onu bırakıp o çok uzaktaki kızıl çizginin peşine düşeceğinden korktuğu yağmurlu geceleri anımsamıştı durup dururken. Aynı anda hem içinin sıkıştığını hem de daha önce hiç olmadığı kadar ferahladığını fark ederek irkildi. Yürümeye devam etti çünkü tüm bunlara mantıklı bir açıklama getirilebilirdi. Sözgelimi öğle yemeğini fazla kaçırdığından midesi hareketlenmeye karar vererek zavallı kalbini sıkıştırmaya başlamış yahut birkaç gecedir uykusunu alamadığı için bedeni isyan ediyor olabilirdi. Birkaç adım daha atınca babasının omzunda etrafı inceleyen küçük bir kız çocuğu gördü. Gülümseyerek ona el sallarken midesine bir sancı daha saplandı. Elini göğsünün üzerine koyup Neler oluyor bana böyle, diye mırıldanırken sorunun az uyumak yahut yemeği fazla kaçırmaktan kaynaklanmadığının farkına vardı. Kalbi gerçekten büyüyor olmalıydı. Nedense bu durumu fazla yadırgamadı. Bakkalı selamladı. Manava gülümsedi. Eğilip şaşkın şaşkın patilerini yalayan kedileri okşadı. Evet, kalbi giderek büyüyordu ama bu nasıl bir sorun teşkil edebilirdi ki? Daha büyük bir kalp daha fazla kişiyi daha çok sevebilecek olduğu anlamına gelmez miydi? Koskocaman kalbiyle geçmişten gelen ve gelecekte onları bekleyen yüzlerce, binlerce, milyonlarca acıyı yüklenip onları bir daha kimsenin hissetmek zorunda kalmamasını sağlayamaz mıydı? Hatta belki yorulmak nedir bilmeden akarak istenmeyen vedalardan başka bir şey getirmeyen zamanın önüne dikilip insanları rahat bırakması gerektiğine dair onu ikna dahi edebilirdi. Rahatladı. Gözlerinin içi gülüyordu. Eve ulaştığında kalbi göğüs kafesinden dışarı taşmış sakin sakin atmaya devam ediyordu. Artık pencere pervazına konarak öten serçelerin titreyen kanatlarından çıkan sesleri duyabiliyor, ne zaman yüksek sesle konuşan yahut kavga eden birini görse ağlamaklı oluyordu. Kalbi büyümeye devam edip de oturma odasının neredeyse yarısını kapladığında gözyaşlarına iyiden iyiye hâkim olamamaya başladı. Önce bu duruma şaşırdı. Yaşamış, yaşayan ve yaşayacak herkese bitimsiz bir sevgi besleyebilecekken neden ağlayıp durduğuna anlam veremedi. Büyümeye devam ederek evinin diğer odalarını da dolduran kalbinde duyduğu her sese, gördüğü herkese yetebilecek bir sevgi beslerken bir yandan dayanılmaz acılar içinde kıvranması mantıksız değil de neydi? Eşyaları devirerek büyümeye devam eden kalbinin sebep olduğu gürültüye önce komşuları el attı. Kapısını çalıp içeriden gelen gürültüye rağmen yanıt alamayan apartman yöneticisi vakit kaybetmeden polise haber verdi. Koçbaşıyla kırılan kapıyla birlikte kalbi önce koridora, ardından merdivenlere taşıp sokak kapısına ulaştı. Sarılın diye bağırıyordu. Kalbime sarılın… Kendi hiçliklerinin dahi farkında olmayan komşular dehşet içinde bağırarak ondan uzaklaşırken içinin burkulduğunu, boğazına bir şeyler düğümlendiğini hissetti. Hepinizin yerine ben, yalnızca ben batayım zamanın kalbine diye bağırmak istediyse de yaklaşan itfaiye arabalarının sirenleri bütün sesleri yuttu. Dışarıda titreyerek sonlanan gün yerini çağlar öncesinden gelen bir karanlığa bırakırken kentin güvenliğini tehdit ettiği düşünülen kalbi durdurdular. Sayılı günleri olan insanların tedirgin bakışları önünde sakince son nefesini verirken yalnızca kendisinin duyabildiği olağanüstü güzellikte bir melodi yükseldi tekleyen kalbinden. Belki de heykelimi dikerler tam da buraya, öldüğüm yere diye düşündü gözlerini son kez kaparken. Dünyanın neresine gidilirse gidilsin çekilen acılar ve sevginin asla değişmediğini hatırlatacak bir heykel...

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.