Yeşil Yol

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“Yeşil Yol”, İrlandalı Madigan ailesinin birbirinden çok farklı kişiliklere sahip dört çocuğunun hikâyesini anlatıyor. Çocuklar birbirlerinden ne kadar farklı olsalar da anneleri aynı kişidir: Rosaleen. İletişim kurması ve idare etmesi zor bir kadın olan Rosaleen aslında çocuklarının bağlarının zayıf ve kopuk olmasının da esas sebebidir. Dünyanın dört bir tarafına dağılmış aile bireylerinin hayatlarından kesitler vererek ve karakterleri tek tek tanıtarak ilerleyen hikâye başladığı yerde, Dublin’deki eski aile evlerinde biter.

Man Booker Ödülü’nü kazanan çok satan yazar Anne Enright’tan aile bağları üzerine kolay kolay akıldan çıkmayacak, çarpıcı bir roman.

Anne Enright’ı yaşayan en iyi romancılar statüsüne çıkaran, kesinlikle okunması gereken bir roman. - “The Times”

Bağları zayıf aile bireylerinin taşıdığı ortak keder oldukça cesur ve parlak bir şekilde anlatılıyor. - “Daily Telegraph”

İrlandalı bir ailenin yaşamından kesitler taşıyan harika bir kolaj. - “The Guardian”

Annelerinin ağlaması, küçük bir kaşığı tatlısına saplarken “hıı, hıııh, hıııh” diye komik, kesik kesik iç çekişlere dönüştü, çocuklar da turtanın ve zamanı geçmiş elmaların odunsu tatlılığıyla rahatlamışlardı. Yine de sofralarında o pazar günü indirime girmiş dondurma yoktu ve hiçbiri de var mı diye sormamıştı. Gerçi hepsi de evde biraz dondurma olduğunu biliyordu; buzdolabının üst sağ köşesindeki buzluğa tıkıştırılmıştı.

Ondan sonra anneleri yatmaya gitti. Dublin’e dönme niyetindeki Constance, evde kalmasına sebep olan Dan’e çok öfkelenmişti: Dan odasına gidip kitaplarını okurken ve anneleri kapalı kapısı ardında uzanırken Constance da bulaşıklar kendisine kaldığı için söylenip durdu; sonra pazartesi günü babaları Boolavaun’a gidip eve akşam olunca döndü. Anlaşıldığı kadarıyla babaları, herhangi bir fikirle dönmemişti.

Bu, annelerinin yatay çözüme –Dan bu şekilde adlandırmayı seviyordu– ilk başvuruşu değildi ama Hanna’nın hatırladıkları arasında en uzun süreli olanıydı. Arada bir yatak gıcırdıyordu. Tuvalette sifon çekiliyor ve yatak odasının kapısı yeniden kapanıyordu. Kutsal Çarşamba günü okuldan erken çıktılar ve eve geldiklerinde anneleri hâlâ yatağına gömülmüş haldeydi. Hanna ve Emmet geniş ve onun yokluğunda gayet sessiz olan evin içinde pusuda beklediler. Her şey çok tuhaf ve alakasız görünüyordu: Merdivenlerin en yukarısında tırabzanların kıvrılışı, ampulü yanmış küçük çalışma odası, yemek odasının duvar kağıdındaki bambu korusunda yavaşça ilerleyen nem çizgisi.

Sonra Constance geldi ve onları bir güzel patakladı, sonradan –iş işten geçtikten sonra– anladılar ki neşeli ve keyifli olmak isterken gürültü yapıp huysuzluk etmişlerdi. Yere bir fincan düştü, bir damla soğuk çay mutfak masasında duran ve kütüphaneden alınmış kitaba sıçradı; Emmet Hanna’ya yular takıp onu ön kapıdan dışarı dizginlediği zaman beyaz rugan kemerin aslında plastik olduğu ortaya çıktı. Her felaketin ardından çocuklar dağıldılar ve hiçbir şey olmamış gibi yaptılar. Gerçekten de hiçbir şey olmadı. Anneleri üst katta uyuyordu, ölüydü. Sessizlik gittikçe daha ısrarcı ve ceset gibi oldu, tamamen trajik hale geldi, ta ki kapının kulpu duvara çarpana ve anneleri aniden dışarı çıkana kadar. Göğüslerinin gölgesi pamuklu geceliğinin içinde hareket ederken merdivenleri uçarak inip üstlerine yürüdü; ağzı açık, eli havadaydı, saçlarıysa darmadağınıktı.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.