Hititler - Bir Anadolu İmparatorluğu (Karton Kapak)

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Yakındoğu coğrafyası MÖ 2. binyılda Mısır, Babil, Assur gibi dönemin süper güçlerine ev sahipliği yapıyordu. Hitit devletinin kurucusu ve aynı zamanda devletin başkenti Hattuşa’ya da adını veren I. Hattu ili, Anadolu, Mezopotamya ve Nil Vadisi ’nde hüküm süren bu süper güçlerle giriştiği mücadele sonucu, Anadolu’da yeni bir gücün doğmasını sağlamıştır: Hitit Krallığı. Onun döneminde Hititler, sistemli biçimde devletleşme sürecini tamamlayarak sınırlarını genişletmişler ve Anadolu’yu MÖ 2. binyılın ekonomik ve kültürel cazibe merkezine dönüştürmüşlerdir. Bu dönüşümün altında Hititlerin askeri, siyasi, ticari ve hukuki enstrümanları etkin biçimde kullanmaları yatmaktadır.

Kitapta, devlet yapılarını yaklaşık 450 yıl sürdürerek insanlık kültür tarihine pek çok yenilik getiren Hititlerin tarihini, yasalarını, sanatını, mimarisini, ekonomisini, siyasi, dini ve sosyal yaşamını irdeleyen ve her biri alanında uzman araştırmacılar tarafından kaleme alınan 22 makale okuyucuya sunulmaktadır.

Yakın Doğu’nun siyasi ve kültürel merkezi olarak Mezopotamya, bütün çevresel güçleri cezbetmekteydi ve Suriye bunların birbirleriyle birleştikleri yerdi. İlk kralların doğudaki başarıları, Hattušili’nin Asi Nehri üzerindeki Alalakh şehrini fethiyle sonuçlandı, fakat Hattušili dikkatini batıda Arzawa’ya yöneltince çabalar boşa gitti. Bu durum, Hurrilere doğuda intikam için fırsat verdi. Ancak Hattušili bir başka Suriye seferiyle karşılık verdi ve hatta Fırat’ı geçerek kendisini büyük Akkad kralı Sargon’a benzetti. Bununla birlikte Yamhad Krallığı’nın en önemli kalesi ve merkezi olan Halpa (Halep) şehrinin nihai ilhakı halefi Muršili’ye kalacaktı.

Öte yandan Hattušili’nin kendi evinde ciddi sorunlarla baş etmesi gerekiyordu. Kardeşinin oğlu olan resmi halefi kendisini tam bir hayal kırıklığına uğratmış ve Hattušili onu veliaht prens mevkiinden mahrum bırakmıştı. Oğullarından biri olan Huzziya ve bir kızı isyan bayrağını açmış ve sürgüne yollanmıştı. Nihayetinde Hattušili, torunu Muršili’yi tahtın vârisi olarak ilan etti. Askeri başarılarına rağmen Muršili hakkında nispeten çok az şey biliyoruz. Tahtın vârisi seçildiğinde epey genç olmalıydı ve belki de Pimpira adlı bir naibin rehberliğindeydi. Muršili, Hattušili’nin Suriye’de yarım kalan işini, Halpa’yı alarak tamamladı. Ardından ordusunu 800 km kadar güneydoğuda kalan Fırat boyundaki Babil’e yönlendirdi. Bir zamanların ünlü şehri yağmalandı ve Kassitlere bırakıldı. Bu açıklanması zor sıradışı başarı, jeopolitik anlamda Hititler için çok fazla şey ifade etmiyor olsa da, Suriye’deki bu fetihler Hititlere, devlet yönetimi için bir kayıt aracı olan çiviyazısını getirmiştir.

Hattušili ve Muršili’nin Hitit Krallığı’nı siyasi haritaya yerleştiren başarılarından sonra en az 50 yıl süren bir siyasi gerileme yaşandı. Her şey Muršili’nin MÖ 1595 civarında Babil’den dönüşünde öz oğlu Zidanta ve kayınbiraderi Hantili tarafından öldürülmesiyle başladı. Anlatılanlara göre Hantili pişmanlık göstermesine rağmen yeni kral olarak tahta çıktı. Muhtemelen sonunda krallık için es geçileceğinden korkan Zidanta, Hantili’nin oğlu Piseni’yle beraber onun oğulları ve hizmetkârlarını öldürerek tahtı gasp etti. Buna karşılık Zidanta’nın hayatına da öz oğlu Ammuna son verdi. Ammuna’nın saltanatı çeşitli anlatımlarda talihsiz olarak ifade edilir: Bir isyanı bastırmakta başarısız olmuştu ve tarımla hayvancılıktaki gerilemeler muhtemel kıtlıklara işaret etmektedir. Yine de doğal sebeplerden ölmüş gibi görünmektedir ve nihayetinde yerine, kaynaklarda soyu verilmemiş Huzziya geçti.

Telipinu Huzziya’nın kayınbiraderiydi ve onun kendisini ve eşini öldüreceğini tam zamanında haber aldı. Telipinu Huzziya’yı öldürmedi, ama onu ve beş erkek kardeşini başkentten sürgüne gönderdi. Böyle yaparak hanedanı şimdi dört nesildir pençesinde tutan cinayet zincirine toptan son vermeyi ümit etmiş olabilir: “Onlar bana kötülük yaptılar, ama ben onlara kötülük [yapmayacağım]” (van den Hout 1997). Kralın “beyanı” ya da “kararnamesiyle” ileride hanedan içi çatışmalardan kaçınmak üzere yeni ardıllık kuralları getirmesi, bu planının sonraki adımını oluşturuyordu. Bunların büyük ölçüde ataerkillik ilkelerine göre işleyen bir toplumda, daha da büyük bir baskı hâline gelmiş eski ardıllık sisteminde bir kırılma olması düşünülmüştü (Forlanini 2010).

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.