Koyma Akıl, Oyma Akıl

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Elinizdeki kitabı okurken 1971-1985 yıllarının gazete yazıları olduğunu unutabilirsiniz. Bunun bir nedeni Haldun Taner’in bu ülkeyi avucunun içi gibi bilen güçlü bir yazar olması ise öbür nedeni de kimi meselelerde henüz “bir arpa boyu” yol alınmamış olması.

“Gündelik bir olayı, sıradan bir gözlemi, konuşma sanatının bütün incelikleriyle şerbetlendirerek öyle anlatır ki... İnsana ve dünyaya bakmanın birinci niteliğinin hoşgörü olduğunu hem bilir, hem bildirir.”
Doğan Hızlan

“Bu çalkantılı toplumda Haldun Taner gibi aydınların ne kadar önemli oldukları, arkalarında bıraktıkları boşluklarda daha iyi anlaşılmaktadır. Aramızdan ayrılan yalnızca bir öykü ve oyun yazarı, gazeteci değil, bir kültür ve uygarlık anıtıdır.”
Uğur Mumcu

Sefirikebirler

Kayhan Sağlamer’in “Milliyet”teki dizisini izlediniz mi?

Eski sefirikebirleri bir bir bulmuş, anılarını sergiledi. Ne güzel fikir. Eski sefirikebirlerimizin çoğunu yakından tanırım. Ya sınıf arkadaşım olurlar ya dostum. Bazıları da benden küçüktür, onları da okuldaş olmaktan tanırım. Her biri güngörmüş yaş yaşamış insanlardır. En azından bir ya da iki yabancı dil bilirler. Ömürleri hep büyük merkezlerde, kordiplomatik arasında, ünlü devlet adamları çevresinde geçmiştir. Bazılarının sağlam kültürü vardır, olmayanlar bile ister istemez bu çevrelerin içinde öyle olmanın, öyle görünmenin hiç değilse değerini öğrenmişlerdir. Meslekleri gereği adap erkân bilirler. Her konu üzerinde hiç değilse beş dakika konuşabilecek bir çokyanlılık da edinmişlerdir. Kadınlara karşı nazik olmanın, erkekleri dikkatle dinler görünmenin sanatına varmışlardır. Büyük gaflar yapmazlar. Ölçülü konuşur, ölçülü yazarlar. Bakımlıdırlar. Temiz giyinirler. Nerde ne giyinilir, bilirler. Bilmeyenleri alaya almamanın da centilmenliğin şanından olduğunu öğrenmişlerdir. Hasılı, seçme eleme insanlardır. Hele bizim gibi yoksul bir toplumda bu dış görgü ve kültüre, bu uygar seviyeye ulaşmak şansına erdiklerine bakarak kendilerini çok da mutlu saymamıza herhalde itiraz etmezler. Diyeceğim şu ki, iyi yetişmiş, seviyeli ortamlarla temasta oldukları için kendilerini daha da geliştirmiş ve yedi düvele karşı milletimizi temsil etme şerefine varmış bu seçme insanlar, emekli olunca birden unutulurlar. Onların onca tecrübe ve vukufları da onlarla birlikte unutulur. Onlar da kalan zamanlarını briç partilerinde, dost toplantılarında ya da alışık oldukları Avrupa’ya yılda bir yapacakları gezilere harcarlar. Günden güne daha da unutularak.

Sağlamer iyi gazetecidir. Hep ilginç röportaj konuları yakalar. Dostuzdur. Selamlaşırız. Hatta bir ara ortaklar arasında bir iç itilaf döneminde büyük yetki ile, “Cumhuriyet”in başına genel yayın müdürü olarak getirildiğinde, bana bu gazetede çok saygın bir köşe teklif etmek teveccühünde de bulunmuştu da benden, Nadir Nadi’siz bir “Cumhuriyet”te tek satır yazı yazamayacağım cevabını almıştı. Evet, ne diyordum; Sağlamer bu sefer de yine güzel bir dizi ile okurlarının karşısına çıktı. Dediğim gibi gitmiş eski sefirikebirlerimizi köşelerinde bulmuş, onların zengin anı dağarcığından hiç bilmediğimiz yeni anekdotlar, olaylar derlemiş.

Sayın Turgut Menemencioğlu, İsmet Paşamızın Churchill’i nasıl tersoya düşürdüğünü anlatıyor. Dostluğu ile övündüğüm Muharrem Nuri Birgi, İngiltere Kraliçesi ile atlar konusunda nasıl konuştuğunu o eşsiz espritüel üslubuyla anlatıyor. Sayın Orhan Eralp süperdiplomat Numan Menemencioğlu’nun özelliklerini, dolayısıyla meziyetlerini, sergiliyor. Sağlamer her eski sefirikebirimizi bulamamış. Ama buldukları yeterince doyurucu anılarla yüklü... O gidip sormasa, belki bu güzel belgeler birkaç yakın dosttan başkasının malumu bile olmayacak. Eli kalem tutan bir iki eski büyükelçimiz oturdular anılarını yazdılar. Beyaz üstüne siyahla bir doküman bıraktılar. Ne güzel bir şey. Batıda bu bir anane halini almıştır. Yoğun olayların ortasında o dönemleri uyanık olarak geçiren devlet adamları hayhuy içinde bile, günlük tutarlar. İlerde emekliliklerinde hem kendileri, hem ortamları hakkında bir çeşit nefis muhasebesi yapmak zorunluluğunu duyarlar. Bizde bu âdet pek gelişmemiştir. Elli yıllık dostum Sayın Zeki Kuneralp Avrupalı diplomatlar gibi meslek hayatı boyunca günü gününe tuttuğu notlardan güzel bir anı kitabı çıkardı. Bir ikincisini hazırlamakta idi. Belki onu da bitirmiştir.

Bir başka büyükelçi de, belli bir dönemin anılarını tefrika etti. Diplomatlarımıza bu yolda ilk örnek olan rahmetli Feridun Cemal Erkin olmuştu. Öbürküler de bunu yapsalar, hem şu emeklilik günlerinde kendilerine güzel bir uğraş bulmuş, hem geçmişi yeniden yaşamış, hem de siyasi edebiyatımıza yeni dokümanlar hediye etmiş olurlar.

Emekli büyükleçilerin pasif emeklilik yaşamına baktıkça, hep şunu düşünürüm: Kaliteli, tecrübeli eleman eksikliği çeken ortamımızda her biri ayrı bir değer ifade eden bu yetişmiş insanlardan acaba nasıl yararlanılabilir? Avrupa fakültelerinde nasıl emekli olan profesörlere heritus payesi verilir ve araştırmalarına yine fakültede devam etmeleri sağlanırsa, tecrübelerinden yararlanılabilecek değerli elçilere de yine Dışişlerinde aktif müşavirlikler vermek ilk akla gelen yoldur. Diplomasinin belli bir alanında adeta uzmanlaşan, olgun bir elemanın us hocalığına her zaman ihtiyaç duyulabilir.

Ben, bir emekli büyükelçi için en uygun uğraş olarak, günlük gazetelerin dış siyaset yazarlığını görürüm. Üç emekli elçi dostum daha da iyisini ve önemlisini buldular. Gittiler, Dışişleri’nin İstanbul’daki eski ve karmakarışık evrak arşivini sistematik bir şekilde düzenlemek için gönüllü bir hizmete talip oldular. Haftanın belirli günleri birleşip oraya gidiyor ve çok yararlı bir iş yapmanın tatmini ile eve bir başka dönüyorlar. Biz yaşlarda insanlar için yararlı olabilmekten üstün bir zevk var mıdır?

Bugünlerde bir başka büyükelçi de emekli arkadaşlarına katıldı. Strazburg’daki Avrupa Konseyi’nde Türkiye’yi temsil eden Semih Günver de emekli oldu. Her ödevinde başarısı ve esprisi ile iz bırakan Günver, bir süre de Dışişleri Kültür Dairesi’ni yönetmişti. Bu daireyi çok aktif ve ağırlığı olan bir daire haline ilk getiren o oldu. Kültür Dairesi Genel Müdürlüğü’nde çok hevesle ve heyecanla çalıştı. Onun zamanında Türkiye uluslararası fuarlara katıldı. Türk ressamları dünyaya tanıtıldı. Folklor ekipleri dışarı yollandı. Takdir topladı. Günver bu genel müdürlükte tam bir kültür adamı olarak cesur ve ne istediğini bilen atılımlar yaptı. Geçende emekliye ayrılışı üzerine hakkında bir yazı yazan ve Strazburg’daki vazifesinin ne kadar zor olduğunu belirten Mehmet Ali Birand, onun Kültür Dairesi’ndeki icraatının Strazburg’daki ödevinden daha az zor olmadığını elbet bilir. Ama yazısının kapsamı gereği, bu yanını mecburen belirtmediği için, onu da ben burada yerine getirmiş olayım. Ben onu bu vasıfları ile, hep ideal bir kültür bakanı adayı olarak görürdüm. Şimdi emekli olunca böyle aktif bir insanın boş oturması bana çok aykırı gelir. Gün günden çoğalan kültür vakıflarından birinin başına geçse ne iyi olur.

Hasılı, sade emekli sefirikebirlerimizin değil, her iyi yetişmiş aydınımızın da pasif emekliliğe geçmesi, bana çok ters geliyor. Bu yurtta yapacak o kadar çok şey var ve bunu yapacak yetişmiş insan o kadar az ki, bu konuya ciddiyetle bir el atmak çok yerinde olur. Emeklilik yurda ödev borcunun bittiği nokta olmaktan çıkarılmalı, yararlı olmanın yaşı ölüme kadar uzatılmalı.

13 Şubat 1973

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.