Her Şeyimle Ben

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Her Şeyimle Ben, Hitler Almanya’sından kaçtıktan sonra dünyayı Nazizmin tehlikelerine karşı uyarmak için canla başla uğraşan bir grup Alman muhalifin trajik öyküsü.

Ödüllü yazar Anna Funder, Ruth Blatt’ın tanıklığından yola çıkarak kaleme aldığı romanda, Ruth ve kocası Hans’ın, kuzeni Dora Fabian’ın ve Dora’nın sevgilisi, oyun yazarı Ernst Toller’in hikâyesini üç karakterin bakış açısından aktarıyor. Tarihsel olgularla yaratıcı hayal gücünü ustalıkla birleştiren Funder bir polisiye kadar heyecanlı bu romanda okuru cesaret, geçmişle hesaplaşma, aşk, dostluk ve ahlak üzerine düşünmeye sevk ediyor.

"Muhteşem. En katliteli casusluk öykülerinden izler taşıyan bir roman."
Sunday Telegraph

"Sürükleyici bir aşk ve ihanet öyküsü. Dora, son zamanların en ilgi çekici roman kahramanı."
New Statesman

Hitler iktidara geldiğinde banyodaydım. Apartmanımız Berlin’in tam ortasında, nehrin yakınlarındaki Schiffbauerdamm’daydı. Pencereden parlamento binasının kubbesini görebiliyorduk. Hans mutfaktan duyabilsin diye oturma odasındaki telsizin sesi açıktı fakat benim kulağıma gelen sesler mutlu tezahürat dalgalarından ibaretti, tıpkı bir futbol maçı gibi. Pazartesi öğleden sonraydı.

Hans yeşil limon suyu sıkıyor, bir yandan da bir kimyager gibi azami bir dikkatle yanıp karamelleşmemesine özenerek şeker şurubu yapıyordu. O sabah KaDeWe mağazasından özel bir Latin Amerika kokteyl tokmağı almıştı. Tezgâhtar kızın mor kalemle belirginleştirilmiş dudakları vardı. Böyle bir zımbırtıyı satın aldığımız için gülesim geldi, bu yuvarlak uçlu tahta sapın fiyatı muhtemelen o kızın günlük kazancı kadardı.

“Sadece mojito yapmak için böyle bir alete sahip olmak delilik” dedim.

Hans kolunu omzuma doladı ve alnımdan öptü. “Delilik değil.” Aleti altın rengi kâğıda dikkatle sararken merakla bizi dinleyen kıza göz kırptı. “Buna me-de-ni-yet deniyor.”

Bir an için Hans’ı o kızın gözleriyle gördüm: Alnından arkaya taranmış saçları, lacivert gözleri ve inanılmaz düzgünlükteki burnuyla muhteşem bir adam. Büyük ihtimalle ülkesi için siperlerde savaşmış ve şu anda hayatın ona sunduğu her türlü küçük lüksü hak eden bir adam. Kız ağzından nefes alıyordu. Böyle bir adam insanın hayatını her ayrıntısıyla güzelleştirebilirdi, bir Latin Amerika limon tokmağıyla bile.

O öğleden sonra biraz uzanmış, gece yayının başlayacağı sırada kalkmıştık. Tezahürat sesleri arasından Hans’ın kan dolaşımının ritmini tutturarak limon kabuklarını dövdüğünü duyabiliyordum. Yaşanan hazdan gevşemiş haldeki bedenim suda süzülüyordu.

Saçından bir bukle yüzüne düşmüş ve ıslak elleri iki yanında banyo kapısının önünde belirdi. “Hindenburg işi bitirdi. Birlikte koalisyon kurdular ve başkaları dururken ona yemin ettirdiler. Hitler Şansölye oldu!” Daha fazlasını duyabilmek için koridora koşturdu.

İhtimal dışı görünüyordu. Bornozumu kaptığım gibi sudan çıkıp oturma odasına geçtim. Sunucunun sesi heyecandan titriyordu. “Yeni Şansölyenin bu öğleden sonra halkı selamlayacağı ve biz konuştuğumuz sırada binanın içinde olduğu bilgisini aldık! Kalabalık bekliyor. Hafif kar yağmaya başladı ama insanlar gidecekmiş gibi görünmüyor...” Binamızın önündeki caddelerde atılan sloganların vuruşlarını duyabiliyor, ne dediklerini de arkamdaki radyodan anlıyordum. “Şan-söl-ye-yi isteriz! Şan-söl-ye-yi isteriz!” Sunucu devam etti. “... balkondaki kapı açılıyor – hayır – sadece bir görevliymiş – ama evet! Parmaklıkların önüne bir mikrofon getiriyor... şu kalabalığın sesine bakın ...”

Pencerelere doğru yöneldim. Apartmanın güney cephesi nehir yönüne bakan çift kanatlı pencerelerden oluşan kavisli bir duvardı. Birkaç pencere açtım. İçeriye hava doldu – keskin bir soğuk ve gürleme sesleriyle birlikte. Reichstag’ın kubbesine baktım. Şamata arka taraftaki idare binasından geliyordu.

“Ruth?” Hans odanın ortasından seslendi. “Kar yağıyor.” “Bunu kendim duymak istiyorum.”

Arkamdan yaklaştı ve ben onun aside bulanmış yapışkan ellerini karnıma doğru çektim. Öncü kar tanesi birlikleri havadaki görünmez anaforları ortaya çıkararak fırıl fırıl döndü gözümüzün önünde. Projektörler bulutların göbeğine vuruyordu. Aşağı tarafta ayak sesleri. Bizim caddede dört kişi koşturuyor, ateş izleri bırakan meşalelerini havaya kaldırıyordu. Gazyağı kokusu aldım.

“Şan-söl-ye-yi isteriz!” Dışarıdaki kitle kurtarılmak için bağırıyordu. Arkamızda duran büfenin üzerindeki kutudan üç saniye kadar gecikmeyle tıngırtılı ve ehlileşmiş karşılık yankılanıyordu.

Sonra büyük bir çığlık. Bu kükreyen liderlerinin sesiydi. “Yüzleştiğimiz bu görev. Başımıza gelenlerin en zoru. Alman devlet adamlarına ve insanlığın hafızasına göre böyle. Her sınıf ve her birey bize yardım etmelidir. Yeni Reich’ı. Kurmak için. Almanya asla komünizm kargaşasının içinde harap olmamalı, olmayacak.”

“Hayır” dedim, yanağımı Hans’ın omzuna dayayarak. “Bunun yerine sağlıklı bir halk zihniyetiyle ve bir düzen içinde harap olacağız.”

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.