Evrenin Yazgısı Büyük Patlama ve Sonrası

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Birkaç kırk milyar yıl önce, olağanüstü bir patlama olan big bang evrenin, zamanın ve uzayın oluşmasını sağladı. O zamandan bu yana evren gitgide karmaşık bir hal aldı. Başlangıçtaki  mikroskobik boşluktan muazzam kozmik bir doku örüldü. Yüz milyarlarca yıldızın bulunduğu y üz milyarlarca galaksi fantastik bir bale gösterisi sunar. Galaksimiz Samanyolu’nda kaybolmuş bir yıldız olan Güneş, kendisi etrafındaki gezegenlere sıcaklığını cömertçe dağıtır ve bu gezegenlerden bir tanesi olan Dünya’da hayatın oluşmasına ve gelişmesine olanak sağlar. Evrenin oluşmasını, gelişmesini ve zorunluluğunu anlatan astrofizikçi Trinh Xuan Thuan bize insanın bir yıldız tozundan ibaret olduğunu da hatırlatıyor.

Yıldız beşikleri, bulutsular, beyaz cüceler, pulsarlar, kara delikler, süpernovalar, sarmal, eliptik ya da düzensiz galaksiler...

Evrende ruhlar ve Tanrılar hüküm sürerken İnsan en eski zamanlardan beri uzayın sonsuzluğunun kendi üzerinde bıraktığı bunalımı gidermek, kendisini çevreleyen dünyaya aşina bir yüz kazandırmak için düzenli şemalar oluşturmaya çabaladı.

Bundan belki birkaç yüz bin yıl önce, Neandertal dönemi öncesi insanı, içinde her şeyin ruhlardan oluştuğu bir dünyada yaşıyordu: Gün boyunca Güneş ruhu, gece boyunca Ay ve yıldızlar ruhu, meyve veren ağaç ruhu, ayağımızın takıldığı taş ruhu vardı, kısacası bu, insan ölçeğinde rahat, ona aşina bir Evren’di.

Bundan yaklaşık on bin yıl önce, üzerinde Tanrıların hüküm sürdüğü bir söylence Evren’i ortaya çıktı. Dünyanın yaratılışı dahil her türlü doğa olayı bu Tanrıların yapıp ettiği şeyler yüzünden, onların aşkları ve çiftleşmeleri, kinleri ve savaşları sonucu olarak varolmuştu.

Kadının doğurganlığı birçok yaratılış söylencesine esin kaynağı oldu. Babillilere göre, bundan beş bin yıl önce Gök tanrısı Anu, ilk kadın Tiamat ile derin okyanus uçurumlarının tanrısı Apsu’nun birleşmesinden doğdu. Anu ile Tiamat da Toprak tanrısı Ea’ya yaşam verdi. Mısırlıların söylence evreninde ilk okyanus aynı zamanda yaşamın da kaynağıydı. Yaratılan ilk varlık olan Atoum orada yaşıyor, bünyesinde de tüm varoluşun toplamını barındırıyordu; bu varlık daha sonra Güneş-Kral Ra adını aldı. İlk okyanusun üzerinde Geb yüzüyordu ki bu, etrafı dağlarla çevrili yassı bir teker olan Dünya idi. Hava tanrısı Şu tarafından taşınan güzel tanrıça Nout’un bedeni gök kubbeyi oluşturuyordu. Nout’un bedeninde güçlü parıltılarla ışıldayan mücevherler gezegenleri ve yıldızları oluşturuyordu. Ra gökyüzündeki gün boyu deviniminde gemi ile Nout’un bedenini aşıyor, gece olduğunda da yeraltı sularını kat ederek başladığı noktaya geri dönüyordu. Çinlilerin evreninde, insanlaştırılmış Tanrı yoktu. Dünya, kutup oluşturan karşılıklı ve dinamik iki gücün, yin ile yang’ın etkileşimiyle ortaya çıkmıştı. Gök, eril güç olan yaratıcı ve güçlü yang’dı. Dünya, dişil ve anaç güç olan yin’di. Yin ile yang sonsuz bir döngü içinde birbirini izliyor, Güneş’in sıcak ve kuru ışığının, yani yang’ın ardından, Ay’ın karanlık, soğuk ve nemli ışığı, yani yin geliyordu.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.