Yok Etme

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Odun Kesmek, Bitik Adam, Eski Ustalar ve Ses Taklitçisi’nin ardından Thomas Bernhard, bu kez de Yok Etme adlı romanıyla okurlar buluşuyor. Roma’da yaşayan Franz Josef Murau’nun annesi, babası ve erkek kardeşinin ölüm haberini alması ve Avusturya’daki evine dönmek zorunda kalmasıyla başlayan bir hesaplaşma öyküsü Yok Etme. Ama yalnızca Murau’nun hesaplaşma öyküsü değil, aynı zamanda usta yazar Thomas Bernhand’ın Avusturya toplumunu ve Avusturyalılığı başta vatan, eğitim, Katoliklik ve Nasyonal Sosyalizm gibi kavramlar ekseninde eleştirel bir yaklaşımla ele aldığı bir başyapıt.

Georg Amcam bana ilerdeki yaşamımda önemli olacak hemen hemen her şeyi öğretti. Oydu öğretmenim, başka hiç kimse değil. Oydu eğitimcim, bir başkası değil. Anne babam o darkafalılıklarıyla beni dokuz on yaşıma kadar tamamen ters yönde eğitmişlerdi, doğru yönde eğitecekleri yerde ve amcam Georg araya girmek zorunda kalmıştı anne babamın bende yarattığı bu neredeyse tümden mahvoluştan yavaş yavaş çıkarmak için, o en büyük çabayı gösterdi, demiştim Gambetti’ye, tamamen karışmış olan kafamı yeniden makul ve kavrama yeteneğine sahip bir hale getirebilmek için. Anne babam beni eğittiklerini düşünürken aslında mahvetmişlerdi, tıpkı ağabeyim Johannes’i mahvettikleri gibi ve de kız kardeşlerimi. Buna eğitim demek yerine mahvetme deseler daha doğru olurdu, eğitimleriyle, ki mahvetmekten başka bir şey değildi, kafamdaki her şeyi, tanınmayacak hale getirmişlerdi. Bana karşı en büyük sorumsuzlukla genç kafamın içini yıllarca o Katolik ve nasyonal sosyalist tarzlarıyla şöyle bir çalkalamış ve her şeyi altüst etmişlerdi, öyle ki amcam Georg aynı biçimde yıllarca uğraştı kafamı yeniden düzene sokabilmek için. Anne babam beni ve kardeşlerimi sonuçta eğitmek yerine neredeyse bozdular, bizim kafalarımızı lanetlediler. Anne baba, özellikle de Katolik olduklarından, demiştim Gambetti’ye, Katolikliğin o uğursuz araçlarıyla bizim kafalarımızı mahvettiler. Katolik Kilisesi genç dimağlar için öylesine uğursuzdur ki tahmin bile edemezsiniz, anne baba Katolikse, onlar da beş aşağı beş yukarı istemdışı olarak Katolik inanca göre davranırlar. Biz Katolik olarak yetiştirildik demek, temelden mahvedildik demek Gambetti. Katoliklik, çocuk ruhunun en büyük yıkıcısıdır, büyük korku salıcısı, çocuğun kişiliğinin en büyük mahvedicisidir. Doğrusu bu. Milyonlar ve sonuç olarak milyarlar temelden mahvedilip yıkılmalarını Katolik Kilisesi’ne borçludurlar, doğallıklarının doğal olmamaya dönüşmesini de öyle. Katolik Kilisesi’nin vicdanında yıkılmış, darmadağınık edilmiş, giderek tamamen mutsuz olmuş insanlar yatar, doğrusu budur, bunun tersi değil. Çünkü Katolik Kilisesi yalnızca Katolik insana dayanabilir, başkasına değil, niyeti ve süregelen amacı budur. Katolik Kilisesi insanı Katolik yapar, darkafalı yaratıklar yaratır, bunlar özgür düşünmeyi unutur ve bunu Katolik inanca feda ederler. Doğrusu bu, demiştim Pincio’da Gambetti’ye. Katolik örflerin, bizler çocukken, bizi her zaman büyülediğini göz önünde tutsak da, bunlar başlangıçta bizim için kırsal yörede masallardan başka bir şey değildi Gambetti, kuşkusuz en güzel masallardı, yetişkinler içinse sahneledikleri en büyük, tek ve ömür boyu süren oyunlarıydı ama bu masallar ve bu oyun insanın içindeki tüm doğallığı mahvetti, zamanla onu yok olmaya sürükledi. Katolik Kilisesi, çocuklar için bu masallar ve yetişkinler için bu oyunlar yoluyla avcunun içine düşenleri tamamen baştan çıkarmaktan, onları bu masallar ve oyunlar sayesinde itaatkâr kılmaktan, onları sırf kendisi için insanlıklarını yok etmekten, onlardan isteksiz ve düşüncesiz Katolikler yaratmaktan, tıpkı kendisinin alçakça dile getirdiği gibi inançlılar yapmaktan başka bir şeyi amaçlamadı, demiştim Gambetti’ye. Her türlü inanç gibi Katolik inanç da doğanın sahteleştirilmesidir, bilinçli olarak milyonlarca insanın kendini kaptırdığı bir hastalıktır çünkü zayıf, kendi kafası olmayan, kendi kafasından başka ve deyiş yerindeyse daha yukarıdaki bir kafanın kendisi için düşünmesine izin veren bir insan için tek kurtuluş yoludur; Katolikler, Katolik Kilisesi’nin kendi adlarına düşünmesine izin verirler ve böylece onlar adına hareket etmesine de çünkü bu onların rahatına gelir, başka dürtüsünün olanaksız olduğunu sanırlar. Ve Katolik Kilisesi’nin Katolik kafası korkunç düşünür, demiştim Gambetti’ye. O yalnız kendisi için ve insan doğasına karşı düşünür, o yalnız kendi amaçları için düşünür, bir başkası için değil, o kendi şanı için düşünür Gambetti, bir başkasınınki için değil. Avrupa’da başka hiçbir ülke kendisini Katolik ülke olarak tanımlamaz, demiştim Gambetti’ye ve de Katolik kafanın kendisi adına düşünmesine izin vermez, görüyoruz bunun nereye vardığını.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.