Yaşarken Açılan Miras

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Yaşarken Açılan Miras

Sinek Kâğıdı’na, Enflasyon’a, Maymunlar’a, Kara Büyü’ye, Anıtlar’a, Oidipus Kompleksi’ne, bütün bu tuhaf ve olağan şeylere bakan olağandışı bir göz: Robert Musil’in 1936’da, kendi deyişiyle “NİTELİKSİZ ADAM’a devam edebilmek için” bir araya getirdiği, ölmeden, bu şekliyle açılmasını istediği, sıradışı metinler, anlatılar, gözlemler, öykülerden oluşan YAŞARKEN AÇILAN MİRAS, başyapıtının tam bir çekirdeği olma özelliğini taşıyor.

“Gümbürtülerle ve gıcırtılarla sarsılan bir dünyada yalnızca kısa öyküler ve gözlemler yayımlamak; onca önemli konu varken ayrıntılardan söz etmek” belki de ancak, dünya roman tarihinin en önde gelen başyapıtlarından NİTELİKSİZ ADAM’ın yazarı Robert Musil’in prizmasından süzülmüşse bu çarpıcılığa erişebiliyor.

Kültür tarihinin dehlizlerinde usulca yürüyen, “görünmez yazar” Musil’den insan yaşamı üzerine aydınlatıcı, özgün, zihin açıcı, ince mizahlı, zamanı yırtan, ustalıklı metinler.

Yirminci yüzyılın ilk yarısında yaşamış Almanca yazan romancıların en önemlisi ve aynı zamanda çağının en az tanınmış yazarı. - London Times

Musil’in dil yeteneği –amaç, usul ve sonucun birleşimi– ustalıklı. Öylesine mükemmelliğe ulaşmış bir üslupçu ki ondan sonra Kafka olgunlaşmamış, Mann geveze, Brecht muzip, Rilke erken gelişmiş ve Walter Benjamin hermetik gibi görünebilir. - New York Times Book Review

Baltık Denizinin Balıkçıları

Kıyıda elleriyle küçük bir çukur kazmışlar, onun içine bir çuvaldan kara toprakla birlikte iri solucanlar boşaltılıyor; gevşek kara toprak ve solucanlar, parlak kumların ortasında bulanık, belirsiz, ama çekici bir çirkinliği yansıtıyor. Çukurun yanına çok düzgün yapılmış bir tahta çekmece konuyor. Çekmece, uzun ve genişliği fazla olmayan bir masa çekmecesi ya da içine para konulan bir kasa görünümünde ve tertemiz misinayla dolu; çukurun öteki yanına da bunun gibi, ama boş bir çekmece yerleştiriliyor.


İlk çekmecedeki misinada bulunan yüz olta iğnesi, çekmecenin ucundaki küçük bir demir çubuğa güzelce dizilmiş; balıkçılar bunları birer birer çıkarıp, yalnızca temiz ve ıslak kumla dolu ikinci çekmeceye yerleştiriyorlar. Çok düzenli bir çalışma. Ama bu arada uzun, zayıf, fakat güçlü dört el, bir hastabakıcının özeniyle her iğneye bir solucan takıyor.

Bu işi yapmakta olan adamlar, ikişer ikişer kuma diz çökmüşler, tabanlarının üstünde oturuyorlar; güçlü, kemikli sırtları, uzun ve iyi ifadeli yüzleri, ağızlarında da pipoları var; ellerinin hareketleri kadar doğallıkla ağızlarından çıkan, anlaşılmaz sözcüklerle konuşuyorlar. İçlerinden biri şişman bir solucanı iki parmağıyla alıyor, sonra öteki elinin aynı parmaklarını kullanarak, tıpkı bir ayakkabıcının ölçü aldıktan sonra kâğıdı kesmesi gibi, solucanı acele etmeksizin ve dikkatle üç parçaya ayırıyor; yanındaki balıkçı da kıvranan bu parçaları yumuşak ve dikkatli hareketlerle iğneye geçiriyor. Daha sonra solucanlar sudan geçirilip, içi yumuşak kumla dolu çekmeceye, yan yana uzanan küçük ve şirin yuvarlara yerleştiriliyor; artık orada, tazeliklerini hemen yitirmeksizin ölebilirler.

Bu, sessiz, ince işçilik isteyen bir çalışma; kaba saba balıkçı parmakları, bu işi ayaklarının ucuna basa basa yürüyen bir insanın dikkatiyle görüyor. Yaparken çok dikkat harcamak gerekiyor. Güzel havalarda koyu mavi gökyüzü, üzerlerine bir kubbe gibi yayılıyor ve martılar, yeryüzünün çok yükseklerinde beyaz kırlangıçlar gibi dolanıyorlar.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.