Yalnız Seni Arıyorum – Nahit Hanım'a Mektuplar (özel baskı)

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

***

Bir de sevgilim vardır, pek muteber;
İsmini söyleyemem,
Edebiyat tarihçisi bulsun.

O zamanlar ismini söyleyemediği sevgilisi “Nahit Hanım”dı Orhan Veli’nin. Hayatta iki varlığı oldu: Şiiri ve sevdası. Şiirleri okurlarının ezberinde... Sevgisine gelince, onu, tek büyük aşkı “Nahit Hanım”a vermişti: Bu kitap onun belgesi.Şiirimizde çığır açmış ustanın aslında nasıl bir gönül ustası olduğunu kanıtlayan mektuplarını okuduğunuzda onu çok daha yakından tanıyacaksınız. “Istanbul Türküsü” gibi pek çok şiirini daha iyi anlayacaksınız. 36 yıllık ömrüne neler sığdırdığını görecek, onu daha çok sevecek ama belki biraz da üzüleceksiniz. Nereden bakılsa, gizli saklı yaşanmış kırık bir aşk hikâyesine tanık olacaksınız. 64 yıldır çekmecelerde kalmış mektuplar, ince ince akan bir mağara suyu gibi dingin, dupduru ilk kez gün ışığına çıkıyor.


SİZİN İÇİN

Sizin için insan kardeşlerim,
Her şey sizin için.
Gece de sizin için, gündüz de;
Gündüz gün ışığı, gece ay ışığı;
Ay ışığında yapraklar;
Yapraklarda merak;
Yapraklarda akıl;
Gün ışığında binbir yeşil.
Sarılar da sizin için, pembeler de.
Tenin avuca değişi,
Sıcaklığı,
Yumuşaklığı.
Merhabalar sizin için;
Sizin için limanda sallanan direkler.
Günlerin isimleri,
Ayların isimleri;
Kayıkların boyaları sizin için;
Sizin için postacının ayağı,
Testicinin eli;
Alınlardan akan ter,
Cephelerde harcanan kurşun;
Mezarlar, mezar taşları;
Hapishaneler, kelepçeler, idam cezaları;
Sizin için,
Her şey sizin için.

Yapı Kredi Yayınları, Orhan Veli’nin aşk mektuplarını Yalnız Seni Arıyorum adıyla yayımladı. Garip akımının ustası Orhan Veli, doğumunun yüzüncü yılında Nahit Hanım’a yazdığı mektuplarla gündemde. Yetmiş yıldır edebiyat ortamlarında konuşulan bir aşkın belgeleri böylece edebiyat tarihindeki yerini almış oldu. 1950’de 36 yaşındayken talihsiz bir şekilde hayatını kaybeden şairin 1947-1950 yıllarında yazdığı mektupları Nahit Hanım (1909-2002) yıllarca saklamıştı. Yalnız Seni Arıyorum adlı kitapta bu mektuplar, Orhan Veli’nin elinden çıktığı şekliyle (hiçbir sansüre uğramadan ve tek harfine bile dokunulmadan) okuruna ulaşıyor. Üstelik iki farklı baskıyla: Karton kapaklı normal baskısından başka bir de (eski harfli el yazılı nüshalarıyla) büyük boy, renkli özel baskısıyla...

Nahit Hanım

CEMAL SÜREYA

Samet Ağaoğlu anılarında Nahit Hanım için “Rönesans gibi kadın” sözlerini kullanır. “Bin dokuz yüz yirmi üç gibi kadın” da diyebiliriz. Ya da “Cumhuriyet gibi kadın”. Bu onun mistik kişilerden hoşlanmasına hiçbir zaman engel olmamıştır. Sözgelimi ilk kavalyelerinden biri Necip Fazıl.
Kaç kuşak geçmiş Cumhuriyet’in ilanından bu yana? Nahit Hanım bunların hepsinde sanatçılarla, aydınlarla içli dışlı olmuş. 1930’larda da, 1940’larda da, 1950’lerde de, 1960’larda da, 1970’lerde de, 1980’lerde de... Yine de 1940 ve 1950 kuşaklarının temsilcileri ile daha bir yakınlık kurduğu görülüyor.
Sofranın başında “Rönesans gibi” açılır. Ertesi gün o geceden bir şey kalacak: Şuranızda bütün insanlara uzanan sıcak bir iletişim gereksinimi... Ortak tarihinizi yaşadınız. Kendinizdeki bir ışığı fark ettiniz. En azından öyle bir ışık varsayımı içindesiniz. Bir şey üretiyor. Yoksa gençlik duygusu mu üretiyor Nahit Hanım?
Anılar? Anlatmaz anılarını. O konuda bütün girişimleri boşa çıkarır, hiçbir tuzağa düşmez; çok şeyi incelikle geçiştirmeyi bilir. Kimi zaman da öfkelenir. Ama kısa sürer bu. “Geliyorum” yerine “geliyom” dediği anda bunalım atlatılmıştır. Geçmişe dayanmaz; kimseyle paylaşmaz da onu. An’ın içindedir. An’ın değil de, an’lar yumağı olarak capcanlı bir şimdiki zamanın ortasında. İri yapraklı giysisi de bir miyopluk aşılar çevresine. Bu yüzden belki de onun yanında çok eski ve çok ilerideki günler görünmez olur. Kendisi de, zamanı, her evrede, her kişide şimdiki zaman olarak yaşamıştır.
Bir törendir Nahit Hanım’a gitmek. Sorunu olan çiftler gelip o sofradaki havaya girerler. Ayrılacakların da, birleşmek üzere olanların da son yerleri orasıdır. Daha doğrusu sondan bir önceki... Nahit Hanım farkında değilmiş gibi davranır. Ne mi konuşulur? Her şey. Bir ressam bir mimara takılır. Faruk Nafiz’in küçük gelini dizeler söyler, Kıbrıslı bir bayanın tamburu bir koltuğun üstünde unutulmuş gibi durur, bir genç şair içkiyi kaçırmıştır... Nahit Hanım eski dostlarına söz söyletmez. Ev herkese açıktır. Salt kişisel kökenli bazı ölçüsüzlükleri de görmezden gelir. Ama ölçüsüzlükteki altın ölçüyü de kaçıran birini rahatça kovabilir. Yine de çoğunca bir günlüğünedir bu, bir haftalığına.
Rönesans gibi açılan kadını ertesi gün minyatür gibi anımsarsınız. Artık hiç bozulmayacak, yılların ortalaması pastel renkler içinde. Ilık bir iletişim gereksinimi sürekli ayık durur şuranızda.
Cumhuriyet dönemi küçük burjuva duyarlığının anası.
Trenle yolculuk coşkusu. Atatürk’ün yanıbaşındaki nişanlı kız. Orhan Veli yanında mahzun durur. Cahit Sıtkı alt katta oturuyor. Ataç sonsuz çocuksu ve sonuna kadar duygulu. Nihal Atsız sessiz. Muvaffak Şeref neşeyle haykırıyor. Dıranas’la ortak hüzün. Cahit Külebi’nin Antalya’dan Ankara’ya atanması gerek...
İlk eşi Halil Vedat Fıratlı, Yahya Kemal’in öğrencisiydi. Orhan Veli de o eşinin öğrencisi. Gülten Akın ise kendisinin öğrencisi. Ve kendisi sonradan Arif Damar’la evlendi.
Bir sanat albümü Nahit Hanım’ın evi. 1930 dedin mi, Hasan Âli Yücel, Sabahattin Ali, Peyami Safa çıkar; 1940 dersin, Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet, Sabahattin Eyuboğlu... 1950 dedin mi, Edip Cansever, Metin Eloğlu, Alp Kuran; 1960, Gürdal Duyar.
Yahya Kemal’le de yemek yemiş, günümüzün en genç şairlerinden küçük İskender’le de. Özellikle şairlere yakın. Dostlukla berkitilmemiş aşkı aşk saymaz. Dostluk için de aforizmasını belirlemiş: Herkesin yeri ayrı. Yaşama felsefesine dönüştürmüş bunu.
Nahit Hanım’la yakın çevresinde kıskançlık duygusundaki canavarsı yan ağırlığını kaybetmiş. Kıskançlık yeni tasarılar zorunluluğu haline gelmiş. Duygusunun insancıllaşması, bir de onda söz sahibi olmuş. Ankara Kız Lisesi’nde, sürgün edildiği Edirne Lisesi’ndeki edebiyat öğretmenini arıyorum. Öğretmen değil komşu. Dev bir bardağa su, yüksük kadar bir ayaklı kadehe rakı koyuyor.
Benzersiz biri Nahit Hanım. Eşi, karşılığı yok. Hiç değilse kendi konumundaki kişiler arasında. Bir an Salim Rıza Kırkpınar’ı düşündüm. Salim Rıza Hoca’yla belli yönlerde koşutlukları yok değil. Yine de Nahit Hanım’ın hikâyesi başka. Koşulunu hayat stratejisi ve kozu haline getirmiş bir insan Nahit Hanım. Özlemi şimdiki zamandır onun, şu an. Hem dramatik, hem başarılı bir hayat.
Nedense Orhan Veli’nin, ölümünden sonra müsveddesi diş fırçasına sarılı bir kâğıtta bulunan tamamlanmamış “Aşk Resmigeçiti” adlı şiiri, bende her zaman Nahit Hanım’ın yüzünü çağrıştırmıştır:
 

Hiçbirine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar.
Sade kadın değil, insan.
Ne kibarlık budalası,
Ne malda mülkte gözü var.
Hür olsak der,
Eşit olsak der.
İnsanları sevmesini bilir
Yaşamayı sevdiği kadar.

16 Ekim 1988

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.