Varolmayan Şövalye (Sert Kapak)

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Varolmayan Şövalye’nin kahramanı Agilulfo, çok yiğit ve soylu bir şövalye olmakla beraber, bir tek kusuru vardır: varolmamaktadır.  Daha doğrusu parlak, gösterişli bir zırhtan ibarettir, ama ne yazık ki zırhın içi boştur.
Soğuk bir zırha bürünmüş, korkusuz, idealleri olan, ama bir boşluktan ve bir bilinç varlığından başka bir şey olmayan Agilulfo ile karşı karşıyayızdır.
Onun karşı kahramanı ise bedensel varlığa sahip, ama akıldan yoksun Gurdulù’dur. Biri bedensel varlıktan, diğeri bilinçten yoksun bu iki kahraman aslında varolan ile varolmayanın çatışmasıdır.
Çevremizdeki her insanın, kendimizin dahi yüzünde, Calvino’nun “atalarımız” dediği bu kahramanların izleri saklıdır…

Varolmayan Şövalye, Italo Calvino’nun İkiye Bölünen Vikont ve Ağaca Tüneyen Baron’dan sonra Atalarımız üçlemesinin son halkası olarak yayımladığı kitaptır.

Varolmayan Şövalye, ilk kez her yaştan okura hitap eden bu resimli baskısıyla da Türkçede…

“Ya siz?” Kral gele gele bembeyaz zırhlı bir şövalyenin önüne gelmişti; yalnız incecik, siyah bir çizgiyle çepeçevre çevriliydi zırh; başka her yanı apak, bakımlı, çiziksiz, ek yerleri kusursuzdu; miğferinin tepesinde gökkuşağının bin bir rengine dönüşen, kim bilir hangi doğu horozunun kuyruğundan yolunmuş bir 10 sorguç yükseliyordu. Kalkanının üzerinde, geniş bir pelerinin kıvrımları arasında bir arma bulunuyordu; armanın içinde kıvrılarak iki yana açılmış bir pelerin vardı, ortasında daha ufak bir başka arma, onun içinde de yine içinde daha ufak bir başka arma bulunan bir başka pelerin. Giderek incelen çizgilerle hep birbirinin kıvrımları arasında açılan bir dizi pelerin çizilmişti, ortalarında bir şey olmalıydı, ama desen o kadar ufalıyordu ki, ne olduğu seçilemiyordu. “Ya siz, şuradaki, böyle tertemiz, bakımlı...” diye yöneldi ona Carlomagno; savaş uzayıp gittikçe, yiğitlerin temizlik kurallarına her gün biraz daha boşverdiklerini görmeye alışmıştı.
“Ben...” Ses kapalı miğferin içinden bir insan gırtlağından çıkar gibi gelmiyordu, demir zırhın parçaları titreşiyordu sanki, yankıdan ötürü de hafif bir uğultu duyuluyordu. “... Guildivernizade ve Corbentraz ve Suralı Vesairezade, Aşağı Selimpia ve Fez Şövalyesi Agilulfo Emo Bertrandino’yum!” “Yaaa...” dedi Carlomagno, aşağı sarkıttığı altdudağından borazanımsı, hafif bir ses çıktı, şöyle der gibiydi yani: “Bütün bu adları aklımda tutmaya kalksam hapı yutardım doğrusu!” Ama hemen kaşlarını çattı. “Peki, neden tolga siperinizi kaldırıp da yüzünüzü göstermiyorsunuz?”
Şövalye kılını kıpırdatmadı, ustalıkla yapılmış demir eldiveni içindeki eli eyerinin kaşını daha sıkı kavradı, kalkanı tutan öteki eli ürperir gibi kasıldı.
Carlomagno üsteledi: “Hey, yiğit şövalyem, size söylüyorum! Ne diye hükümdarınıza yüzünüzü göstermiyorsunuz?” Miğferin hava deliklerinden açık seçik bir ses geldi: “Ben yokum da ondan, efendimiz!”

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.