Unutma Biçimleri

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“Unutmak, toplum için olduğu kadar birey için de bir zorunluluktur. İçinde bulunulan zamanın, şu anın ve bekleyişin tadına varmak için unutmayı bilmek gerekir; ancak unutmak bellek için de bir ihtiyaçtır: Uzak geçmişe ulaşabilmek için yakın geçmişi unutmak gerekir.”

Alışılagelmiş kuramsal antropolojik/etnografik söylemin ötesinde, insanın dünyadaki mevcudiyet anlarının yazınsal sınırlarında gezinen Augé’den “unutma” üzerine cesur bir kitap. Yaşamı anlatı olarak kuran bellekte içkin olarak bulunan unutma’dan Afrika kabilelerindeki ayin deneyimleri sonrası yaşanan unutma’ya varıncaya kadar, “Unutma Biçimleri” insan zihninin karanlık tarafına kısa bir yolculuk yapmak isteyenler için birebir.

“Faşist, bellekten yoksundur. Hiçbir şeyden ders almaz. Başka bir deyişle hiçbir şeyi unutmaz, kendi takıntılarının kesintisiz şimdiki zamanında yaşamaya devam eder.”

Daha söze girmeden, konudan biraz uzaklaşmayı göze alacak ve açmayı düşündüğüm tartışmanın terimlerini aşama aşama kesinleştirecek bazı başlangıç saptamaları belirleyeceğim. Öncelikle, bir açıklama yapmadan şunu söylemem gerekir: Hiç de ender karşılaşmadığımız ya da yapmacıklı olmayan kimi sözcükler, düşünce için kaçınılması gereken tuzaklar oluşturur. Demek istediğim şu: Bu sözcükler yüzyıllardır pek çok ve her türden düşünceyi tuzağa düşürmüştür; onları özgür bırakan ihtiyatsız kişiler, bu düşüncelerin göz alıcı, gürültülü ve fırıldak kanat çırpışlarıyla hislerini ve zihinlerini bulandırmasına yol açabilirler.

Aslında, hepimiz her gün birçok düşünceyi özgür bırakıyoruz: Hocalar, filozoflar, incelemeler kaleme alan lise ya da üniversite öğrencileri; siyasetçiler, gazeteciler ve daha birçokları, zamanlarını sözcüklerle oynayarak geçiriyorlar ve çoğu kez, düşüncelerini bilerek ya da bilmeyerek salıveriyorlar. Düşüncelerin yerleşik yaşamı sevdikleri doğrudur, ama bizim ülkemizde bile, uzun zamandır artık neredeyse hepsi evcilleşmiş olmalarına rağmen, vahşi yanlarını az da olsa korumuşlardır. Kanatlarını ısıtır ısıtmaz ve gün ışığıyla birlikte canlanır canlanmaz, bir an önce onları barındıran, koruyan ve gizleyen sözcüklere dönmek isterler. Belki de onlar gece kuşlarıdır. Bu mümkündür, zaten pek çok kişi de buna inanmaktadır. Şunu da belirtmeliyiz ki, mesleği düşünmek olan, düşünce kuşlarıyla uğraşa uğraşa bir düşünce yetiştiricisi haline gelen kişilerin ilk öğrendiği şey, bunlara karşı dikkatli yaklaşılması gerektiğidir, çünkü bazıları insanı ısırır. Mesleği düşünmek olan kişi, onları canlarını acıtmadan yuvadan çıkartmayı, onlara anestezi uygulamayı, onları gözlemlemeyi ve serbest bıraktığında hangi yöne uçtuklarını, hangi düşüncelerin yanına konduklarını ve hangi sözcüklere sığındıklarını gözleriyle takip etmeyi öğrenmelidir; çünkü salıverilen bir düşünce, yanlışlık, şaşkınlık ya da yakınlık sonucu, pekâlâ ilk önce yerleşmiş bulunduğu sözcükten farklı bir sözcüğe iltica edebilir. Düşüncelerin bir sözcükten öbürüne kaymasının sanılandan çok daha yaygın ve çok daha köklü bir olay olduğu, dolayısıyla yukarıda işaret ettiğim sınanabilir koşullardan bağımsız olduğu bugün artık inkâr edilmiyor.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.