Tuna Boyunca

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Claudio Magris, “Tuna Boyunca”da efsanelerden savaşlara, tarihin tozlu sayfalarında kalmış olaylardan varlığını kimsenin duymadığı ansiklopedilere, han ve şatolardan nehri besleyen musluklara, hüzne gark olmuş şair ve yazarlardan manzara takıntısına tutulmuş aristokratlara, nehrin çamurundan şarap ve balıklarına, korsanlardan, devrimlerden, çakıltaşlarından, oluklardan oluşan muazzam bir kitaba, şayet bir gün yok olursa Tuna’yı sözcüklerin gücüyle küllerinden yeniden doğurtacak bir metne imza atıyor.

“Son derece cezbedici ve keyifli bir kitap... Magris çok güzel yazıyor; yazılmış her şeyi okuduğu hissine kapılıyorsunuz. Okudukları onu yalnızca zeki değil, bilge de kılmış. Kitabın neredeyse her sayfasında insanın içini açan pasajlar var... Tuna Boyunca bir başyapıt.” - John Banville

“Sevgili dostum!

Venedik şehrinin belediye meclisi üyesi Sayın Maurizio Cecconi, ‘Yolculuk Mimarisi: Otellerin Tarihi ve Ütopyası’ başlığı altında, ilişikteki projeye dayalı bir sergi düzenlememizi teklif etti. Sergi için önerilen mekân Venedik’tir. Serginin finansmanını çeşitli kurum ve kuruluşların üstleneceğine inanıyoruz. Eğer bu konuda bizimle işbirliği yapmak isterseniz...”

Birkaç gün önce gelen bu samimi davetiye, belirli birisine yazılmamış; bu kadar coşkuyla kime hitap edildiği belirtilmiyor. Belediyenin himayesindeki bu coşkun samimiyet, şahısları aşıp geneli, insanlığı veya hiç değilse kültürlü ve akıllı insanlardan oluşan geniş ve değişken bir topluluğu kapsıyor. İlişikteki öneri Tübingen ve Padova üniversitelerindeki akademisyenler tarafından katı bir mantığa göre hazırlanmış ve sonuna bir de kaynakça eklenmiş. Yolculuğun belirsizliğine, yolların karmaşıklığına ve çatallaşmasına, durakların tesadüfiliğine, akşamın tekinsizliğine ve tüm seyahatlerin asimetrisine amansız bir düzen getirmeyi amaçlıyor. Eğer dedikleri gibi, hayat bir yolculuksa ve dünyadaki varlığımız misafirlikten ibaretse, bu proje Hayat Kanunları’nın bir taslağı sanki.

Gerçi, şimdilerde gezegen ölçeğinde idare edilen ve düzenlenen bu dünyada, yolculuğun verdiği macera ve gizem bitmiş gibi görünüyor; duyulmamış olanı aramak için yola koyulan ve bu esnada gemilerinin batmasına razı olan Baudelaire’in gezginleri, karşılaştıkları tüm beklenmedik felaketlere rağmen evde bıraktıkları sıkıntının aynısını bilinmeyende de bulmuşlardı. Ama yine de hareket etmek hiç yoktan iyidir; insan kırsala doğru hızla yol alan trenin penceresinden dışarı bakar, yüzünü ağaçlardan yola inen serinliğe doğru uzatır; vücudunun içinden bir şeyler geçer, giysilerinin arasına hava girer. Ego bir denizanası gibi yayılır ve büzüşür, hokkadan biraz mürekkep taşar ve renkli bir denizin içinde dağılır. Ama üniformanın yerini pijamanın alması ve yaşamsal bağların tatlı bir şekilde gevşemesi, büyük terhis vaadinden ve sınırın aşıldığı o çılgınca uçuştan çok, ders çizelgesindeki teneffüs saatini andırıyor. Benn’in dediği gibi, tartışılabilir gerçeğin altında acımasız maviliğin açıldığını hissettiğimiz zaman bile, bunlar boş hevesten başka bir şey değildir. Bir sürü kendini beğenmiş otoriter falcıdan, aniden çıkan rüzgârın bile turistik fiyat tarifelerindeki “her şey dahil” maddesinin içinde olduğunu öğrendik. Ama neyse ki, sınıflandırmanın ve diyagramların macerası, metodolojinin baştan çıkarıcılığı geride kalıyor. Belediye meclis üyesinin görevlendirdiği Tübingenli profesör, dünyanın tekdüzeliğinin Odysseia’yı; bireylerin somut ve eşi olmayan deneyimlerini tehdit ettiğinin bilincinde olabilir ama üçüncü sayfada, kendi üniversite şehrindeki teolojik seminerin ünlü öğrencisi Hegel’den alıntı yaparak ve deneyimin yönteme dayalı olduğunu onunla beraber tekrarlayarak kendini yüreklendiriyor.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.