Tolstoy

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

A. N. Wilson’ın “Tolstoy”u Rus edebiyatının en ünlü ve en tartışmalı yazarının son derece ustalıklı ve kolay anlaşılır bir biyografisi.

Bu biyografide Wilson, Tolstoy’un hayatını bütün karmaşıklığıyla anlatıyor: Aristokrat ayrıcalığıyla ve duygusal yoksunlukla geçen çocukluğu, kumarla ve zamparalıkla geçen amaçsız yıllardan sonra edebi dehasını keşfedişi ve gittikçe feci bir hal alan evliliği. Tolstoy’un eserlerinin bire bir hayatının aynası olduğu yolundaki köklü inancı silip atan Wilson, bunun yerine Tolstoy’un sanat anlayışının köklerini Tanrı’yla, kadınlarla ve Rusya’yla ilişkilerinde arıyor. Büyük romancının hayatını ve sanatını şekillendiren dünyayı, yani 19. Yüzyıl Rusyası’nın fikri ve siyasi çalkantısını ve Tolstoy’un eserlerini mümkün kılan edebi uyanışı canlı bir dille gözler önüne seriyor.

“Ustalıklı. […] Yazarın açık arayla en güzel kitabı. […]
Burada bütün yazarlık hünerleri, eleştirmen tutkusu, romancı kavrayışı ve hayat tecrübesi bir araya gelmiş.” – “Independent”

“Muhtemelen okuyacağınız en hayat dolu Tolstoy biyografisi.” – “Sunday Telegraph”

“Olağanüstü bir biyografi.” – “Daily Mail”

“Hayranlık uyandırıcı... Sürükleyici... Enfes.” - Anthony Burgess

“Ve ‘Ebedi Hatıra’yı okumaya devam ettiler…” Tolstoy’un hikâyesi tıpkı Doktor Jivago’nunki gibi, bir kadının cenaze töreniyle başlar. Ancak Tolstoy annesinin öldüğü 4 Ağustos 1830’da, onu hatırlayamayacak kadar küçüktü; 28 Ağustos 1828’de doğduğu için, iki yaşına daha yeni basmak üzereydi. Yüzünü hiç hatırlayamadığı annesinden kalan bir portre de yoktu. Her iki husus Tolstoy’un iç dünyasının gelişiminde derin önem taşır.

Annesi Marya Nikolayevna Volkonskaya 1790’da doğmuştu. O sırada İmparatoriçe Büyük Yekaterina’nın hizmetinde seçkin yeri olan tuhaf, asabi bir prensin tek çocuğuydu. Volkonskiler köklerini ta Prens Rurik’e dayandıran köklü bir aileydi. Kendilerini Romanovlardan daha yüksek konumda sayarlardı ve Prens Nikolay Sergeyeviç bu soylu mirasa askeri şan katmıştı. İlk kez 1780 Türk seferiyle adını duyuran Prens Nikolay, ordudaki başarılı kariyerinin ardından 1793’te Rusya’nın Berlin sefirliğine atanarak, daha kibar bir uğraş olan diplomatlıkla ödüllendirildi. Açık sözlü bir adamdı ve kimse çarlık hamileriyle ilişkisinde dalkavuk olduğunu söyleyemezdi. Ona sert mizaçlı gözdesi Potemkin’in (aynı zamanda metresi olan) “yeğen”iyle evlenmesini öneren Yekaterina’ya şu karşılığı vermişti: “O adama kaltağıyla evlenmem gerektiği düşüncesi nereden esti?” Büyük Yekaterina’nın 1796’daki ölümüyle, kariyeri son buldu.

İmparator olarak tahta geçen deli Pavel, bir teftişte hazır olmadığı gerekçesiyle Prens Volkonski’yi ordudan azletti. Bütün maiyetinin arkasından entrikalar çevirdiğinin farkında olduğu için, gerek sarayda gerek diplomaside önceki dönemin adamlarına ve gözdelerine özel husumet besleme yönünde klasik paranoyakça eğilimi vardı. Pavel’in askeri dirayetten yoksunluğunun bir örneği, Ocak 1801’de İngiliz kuvvetlerini alt etmek üzere Orenburg’dan Hindistan’a 20 bin Kazak gönderme tasarısıydı. Bunu ortaya atmasından birkaç ay sonra, bir grup üst düzey subay tarafından boğuldu ve yerine I. Aleksandr geçirildi. O sırada Prens Nikolay Volkonski, tıpkı Yevgeni Onegin’in amcası gibi, birkaç yıldan beri sürdürdüğü emeklilik yaşamını uşaklarla atışarak, pencereden dışarıyı seyrederek ve sinekleri ezerek geçirmekteydi. Tolstoy’un annesi de kendi annesini iki yaşındayken yitirmişti. Prens Volkonski ordudan ayrılıp Moskova’nın 210 kilometre güneyindeki kır malikânesine çekildiğinde, kendini yedi yaşındaki kızının eğitimine adadı. Büyük Yekaterina’nın sadık bir adamı ve bir Aydınlanma çocuğu olarak, müstakbel torununun aksine, hem kadınları eğitmenin gereğine hem Avrupa kültürünün Rus kültüründen üstünlüğüne inanan biriydi. Günlük hayatta Fransızca konuştuğu kızının Almanca ve İtalyanca öğrenmesini, müzikte ve tarihte sağlam bir temel edinmesini sağladı. Rousseau’yu ve Fransız Ansiklopedicilerin eserlerini birlikte okurlardı. Prens Volkonski görevden alınmasından önce İmparator Pavel’in general rütbesini verdiği eski bir sefire yaraşacak şekilde, silahlı iki nöbetçi bulundurma hakkına sahipti. Bunlar Yasnaya Polyana (kelime anlamı “Işıltılı Kayran”) malikânesine girişin iki yanındaki kulelerde daha ziyade oyuncak askerler ya da Tristram Shandy’ye hizmet veren Toby Amca gibi hayali kahramanlar gibi dururlardı. Büyük konaktaki hayat, dünyadan ve genel olayların akışından gittikçe koptu.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.