Tagore - Profil

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Asya kıtasından ilk kez Nobel ödülü alan Rabindranath Tagore 30'lu ve 40'lı yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük bir okur çevresine ulaşmıştı. Türk okuru Tagore'u o dönemde öyküleri ve düzyazı şiirleri ile tanıdı.

Son 50 yıl içinde Hindistan dışında bir unutulmuşluğa terk edilmiş olan Tagore son dönemde bir yeniden doğuş yaşamakta.

Elinizdeki kitap Tagore'un seçme şiirlerinden ve öykülerinden oluşuyor. Daha da önemlisi bugüne dek Türk okurunun hiç okuma fırsatı bulamadığı mektuplarından da yapılmış bir seçki kitabın başında yer almakta.

Rabindranath Tagore / Profil, Bu eşsiz yazarı yeniden Türk okuruyla buluşturuyor.

ÖNSÖZ

Rabindranath Tagore çok yönlü bir sanatçıydı. Öncelikle şairdi. 1913’de Nobel Edebiyat Ödülü’nün ona verilme gerekçesinde bu açıkça belirtilmişti. Şairliğinin yanısıra öykücüydü, romancıydı, denemeler yazmış, şarkılar bestelemişti. Ressamdı da. Sadece Hindistan’da değil, Batıda da sergiler açmıştı.
ABD ve Avrupa Tagore’u “Doğulu büyük bir mistik” olarak karşılamıştı önce. Ona Batı kapılarının açılmasının temelinde edebiyatçı kişiliğinden çok bu nitelendirme yatmaktadır.
Hindistan değişik kültürlerin, karşıt inançların yarattığı bir ülke olarak görülür genellikle. Tagore, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu görüşten yola çıkarak Doğu’yla Batı’nın da uyum içinde yaşayabileceğini savunmuş, ulusalcılık, savaş ve barış, hoşgörünün önemi, karşıt kültürler konularında yazılar yazmış, ABD’de ve Avrupa’da konferanslar vermiştir. Ama Batı onu uzun süre “mistik” kimliğiyle görmeyi sürdürmüş, bir Doğulunun kendilerini ilgilendiren güncel politika konularına değinmesini yadırgamıştır.
Tagore, ancak William Butler Yeats ve Ezra Pound gibi şairler onun sanat değerini öne çıkarınca önemli bir yazar olarak görülmeye, düşünceleri ciddîye alınmaya başlanmıştır.
Nobel Edebiyat Ödülü’nden sonra kendisine verilen “Sir” unvanı, sanatçının ününü daha da yaygınlaştırdı. Ama İkinci Dünya Savaşı döneminde, Batı Avrupa ve ABD, Tagore’un İtalyan Faşistlerinin yanında yer aldığını düşünerek onu yok saymaya başladı.
Bunun temelinde, Tagore’un İtalya’ya yaptığı yolculuk ve Mussolini’yle ilişkileri yatıyordu. İtalyan diktatör, sanatçının okulu Shantiniketan’a değerli armağanlar da göndermişti. Tagore, bir süre sonra, yanlış anlaşıldığını, Faşizmi hiçbir zaman destekleyemeyeceğini açıklayacak, bunu İtalyan Carlo Formichi’ye yazdığı mektupta da belirtecekti.
Tagore için önemli olan “insan”dı. Bu yüzden, önceleri İngiltere’nin Hindistan’daki yönetimini desteklemiş, insanlarının böylece daha düzeyli bir yaşam sürebileceklerini düşünmüştü. İngiliz baskısı arttıkça bu görüşü de değişti. Hindistan’ın bağımsızlığını savunmaya başladı, Gandhi’nin, Nehru’nun yanında yer aldı. “Sir” unvanını geri verdi.
Bağımsızlık döneminde ise ülkesinde Hindu-Müslüman çatışmasının önlenmesi için büyük çaba gösterdi.
Politikanın hep içinde oldu Tagore. Politikayı eğitim, barış, refah için bir araç olarak kullandı hep. Ama şiirlerine bunu hiç yansıtmadı.
Batı’nın, sadece şiirlerine bakarak, onu “Doğulu bir mistik” olarak görmesini yadırgamamak gerekiyor.

* * *

Bu kitapta sanatçının şiirlerinden seçmelere ağırlık verildi. Tagore dünya edebiyatında şiirleriyle yer alıyor çünkü. Politik görüşleri ise mektuplarından yola çıkılarak anlatılmaya çalışılan yaşam öyküsünde yansıtıldı. Böyle bir yaşamın böyle şiirler yaratması okura ilginç gelebilir. Ama temelde Tagore’un yaşamı da, yapıtları da sevgiyle örülmüştür. Sanatçının dünyasına girmek için kullanılması gereken anahtar sözcük de “sevgi” olacaktır.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.