Sveti Stefan Bulgar Kilisesi - Bir Yapı Monografisi

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“Potada eritilememiş” bir kültür anıtı…
İstanbul… Haliç… Fener’den Balat’a giden sahil yolu…
Vizörde 19. yüzyılın sonlarında prefabrike olarak Viyana’da üretilmiş bir bina…
Baştan aşağı demirden inşa edilmiş bir kilise…
1453’ten bu yana, eskiden mevcut olanların dışında, “yeni” azınlık ibadethanelerinin inşası yasağını beklenmedik bir “çalım”la aşmayı başarmış bir inanç evi…
Sveti Stefan: “Potada eritilememiş” bir kültür anıtı…

İstanbul’da, Haliç boyunca Fener’den Balat’a doğru giderken sağ kolda, Mürsel Paşa Caddesi ile Balat Vapur İskelesi Caddesi arasında, cephesi bezemelerle dolu bir kilise görülür. Eskiden çevresini saran irili ufaklı binalar nedeniyle ancak önüne gelince fark edilebilen bu bina, Bedrettin Dalan’ın, belediye başkanlığı zamanında, 1980’lerin ikinci yarısında Haliç’i “temizlemek“ için giriştiği yıkımlar sonunda bugün tek başına orta yerde kalan Sveti Stefan Bulgar Kilisesi’dir. Bulgarca “sveti” sözcüğü Türkçede “aziz” anlamına gelmektedir; kısaltılmışı da “sv.” biçimindedir.
Sv. Stefan Kilisesi ilginç bir binadır, çünkü malzeme olarak baştan aşağı demirle inşa edilmiştir. Bu nedenle eskiden beri “Demir Kilise” olarak da anılmaktadır. En başta, taşıyıcı strüktürü, yani iskeleti çeşitli biçim ve boyutlarda çelik profillerden oluşturulmuştur. Ama iş bununla kalmamıştır, binanın dış cephelerinde yer alan her eleman da demirdendir. Bütün dış duvar kaplamaları, pilastrlar (gömme ayaklar) ve pilastr başlıkları, pencere doğramaları, kapı kanatları, kemerler, saçak silmeleri, çatı, çatının kenarı boyunca uzanan parapet (korkuluk) duvarı ile bunun üzerindeki babalar, çan kulesi, bu kulenin dört yanındaki dört balkon ve cephelerdeki çeşitli kabartma bezemeler, inanılması gerçekten güç ama, sadece demirden yapılmıştır. İç mekâna gelince, duvarlar, merdivenler, bütün kolonlar ve kolon başlıkları yine demirdendir. Yalnız daha görkemli bir görünüm sağlamak amacıyla, girişte ve ana mekânda duvarların ve kolonların üstleri renkli mermer levhalarla kaplanmıştır.
Kilisenin 19. yüzyılın sonlarında, hemen tümüyle prefabrike olarak Viyana’da üretilmiş olması da ilginçtir. Daha sonra binanın bütün parçaları İstanbul’a taşınmış, arsada önceden hazırlanmış olan temelin üstüne monte edilmiştir.
İlgi çekici başka bir nokta da Sv. Stefan’ın, İstanbul’da, eskiden mevcut olanların dışında, yeni Yahudi ve Hıristiyan tapınaklarının inşa edilmesini engelleyen ve ta fetihten beri uygulanagelen şer’i yasağa çok zorlaştıran yasaklara karşın yapılmış olmasıdır. Aslında bu, bir takım siyasal denge oyunlarının sonucunda elde edilmiş bir inşaat iznidir ve hem Bulgarların Osmanlı İmparatorluğu’ndan koparak bağımsız bir devlet kurmak için yürüttükleri mücadeleyle, hem de bu mücadelenin bir bölümünü oluşturan bağımsız bir Bulgar Ortodoks Kilisesi, yani Bulgar Eksarhhanesi kurma girişimleriyle yakından ilişkilidir. Başka bir deyişle, Sv. Stefan’ın inşa edilme süreci, bağımsız Bulgar Eksarhhanesi’nin kuruluş süreciyle iç içe geçmiş durumdadır. Bu nedenle kitapta, konuya açıklık getirmek amacıya, Eksarhhane’nin kuruluşu için yürütülen mücadele de kilise binasıyla birlikte ele alınmıştır.
Son olarak, bir başka ilginç noktaya daha işaret etmeden geçmemek gerekir. Sv. Stefan her şeyden önce İstanbul’daki Bulgarların girişimleriyle gerçekleşmiştir. Ama ortaya çıkmasında kuşkusuz başkalarının da payları vardır. Örneğin Rum Patrikhanesi (kendinden ayrılıp bağımsız bir kilise kurmalarını engellemek amacıyla bile olsa) Bulgarların ayrı bir kilise binası inşa etme isteklerine zaman zaman arka çıkmıştır. Osmanlılar (yine siyasal amaçlarla da olsa) Bulgarları girişimlerinde destekleyerek ve hem kendi bağımsız kiliselerini kurmalarına, hem de Sv. Stefan’ı inşa etmelerine izin vererek bu süreçte rol oynamışlardır. Binanın mimarı, ilerde ele alınacağı gibi, bir Osmanlı Ermenisidir; binayı prefabrike olarak üreten ve yerine monte eden de, yukarıda değinildiği gibi, Avusturyalı teknik adamlardır. İşte bütün bu olgular göz önünde tutulduğunda Sv. Stefan, yüzyıllardır içinde farklı etnik toplulukları ve bunların yarattığı kültür mozaiğini barındıragelen İstanbul kentinde bu çokkültürlülüğün somut bir göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır.
* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.