Süregelen

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“Artık bu yazılar, bir zamanlar dergilerde yayımlanmış yazılar değil benim gözümde, bu kitapta varlığını sürdürecek olan yazılar. Onları bir araya toplama nedenim de varlıklarını sürdürmeleri isteğim... Sürdürsünler bakalım...” Güven Turan’ın konular, kişiler ve kitaplar üzerine yazdığı denemeleri, kendisiyle yapılan konuşmalar Süregelen’de.

Toplaya Çıkarta

Yazıyla Yaşamak’ı 1993 öncesinde toparlamıştım. 1995’e kadar da fazla bir şey yazdığımı söyleyemem. Göz ameliyatlarının karanlığında geçen yıllardı onlar. 1995’ten başlayarak yeniden, Devinim 60 ve Yordam yıllarımdaki tempoya yakın bir tempoda yazmaya başladım, şiir ve kurmaca dışında da. Tam da bu yıllardaydı işte, Ankara’da, Hüseyin Cöntürk’le konuşurken, eleştiri yazmak istemediğimi, eleştiri yazmaktan hoşlanmadığımı söyledim. Öfkelendi ve beni sorumluluktan kaçıyor olmakla suçladı. Kendini Okumak’ı ve Yazıyla Yaşamak’ı anarak, “Bu kitaptaki yazılar ne?” sorusunu sordu. Cöntürk’le o kitaptaki yazıların ne olduğu konusunda uzlaştık elbette. Bu kitaba aldığım yazıların büyükçe bir bölümü de aynı tanımla açıklanacağı için, “Bu kitaptaki yazılar ne?” sorusunu bir kez de ben sormak ve kısaca yanıtlamak istiyorum. Öncelikle, bu kitabın birinci bölümünü oluşturan yazıların, fazla sorun çıkartmadan, “deneme” tanımına uyduğu kanısındayım. Üçüncü bölümdekiler de benim tanımımla, sadece “kitap tanıtma” kapsamındaki yazılardan oluşuyor. Burada biraz karışabilir işler, çünkü benim tanımımla “kitap tanıtma” sınıfına giren pek çok yazı, başkalarınca “eleştiri” diye sunuluyor okura. Arada ne fark var? İşte şimdi tanım yapmak gerekiyor. Daha önce de yapmıştım bu tanımı. Eleştiri, bir yapıtı ya da bir yazarın çeşitli yapıtlarını çözümleme, yorumlama işlemlerinden geçirdikten sonra bir değer yargısına varmak ve onun edebiyat içindeki yerini belirlemektir. Burada can alıcı nokta, “değer yargısına varma” işlemidir elbette. Yani bir yapıt (ya da yapıtları üzerinden bir yazar) için, “iyi” ya da “kötü” gibi bir yargıya varmadan ve bu yargıdan yola çıkıp onu edebiyat içinde konumlamadan, eleştiri yapmış olunamaz. Kitap tanıtımında ise ağırlık, öğeler yerine, kitabın içeriğinin ne olduğu doğrultusundadır. Çözümleme ve yorumlama ancak ana hat üzerinden verilir ve değer yargısı asıldır. Bir kitap tanıtımı, okurun “Ben bu kitabı alayım mı?” sorusunu yanıtlamalıdır. Yanıt, “Al, çünkü şu şu nedenlerden iyi kitap” ya da “Alma, çünkü şu şu nedenlerden kötü kitap” olacaktır iyi bir kitap tanıtma yazısında, meseleyi iskelete indirgeyecek olursam.
Asıl sorunu ikinci bölümde topladığım yazılar oluşturuyor. Cöntürk’le aramızda sorun çıkartan yazılar da bu tür yazılardı zaten. Bu yazılarda çözümleme, yorumlama ve edebiyat içine yerleştirme var ama değer yargısına varma yok... Daha doğrusu, bu yazılarda değer yargısına “önceden” varılmış, genellikle de iyi olduklarına karar verilmiş olarak yazıya başlanmış olduğu açıkça belli sanırım... Bunun için bir ad aramaya gerek de yok aslına bakarsanız. Terim belli: Eleştirel deneme. Açıkçası, yalnız bizde değil, dışarda da pek fazla ince elenip sık dokunmuyor eleştiri ile eleştirel deneme arasındaki fark. Biri ötekinin yerine sıkça kullanılıyor. Ne var ki temeldeki o yargı özelliğinin olup olmaması meselesi beni fazlasıyla ilgilendirdiği için, ayrım benim için çok önemli.
Şunu da yeri gelmişken belirtmem gerekiyor sanırım (yazdıklarımı eleştiriden saymama eğilimimde bunun da yeri var benceleyin): 1980’lerden başlayarak, çok zorda kalmadıkça sadece beni heyecanlandıran, iyi bulduğum, başkalarına da önereceğim yapıtlar üzerine zaman ayırmayı seçtim. Kötü bulduğum bir kitabın üstüne yazmanın ne etkisi olacaktı ki? Yazdığım eleştiri ya da eleştirel deneme söz konusu kötü kitabı değiştirmeyecek, iyileştirmeyecektir hiçbir şekilde. Yazarını değiştirebilir miydi peki? Bir eleştirinin yazarı değiştireceğine de inanmıyorum. Bir yazar, bence, her zaman yazabileceğinin en iyisini yazar, okura en iyi yapıtını sunar. Bu da onun sınırlarını belirler. Kaldı ki, asıl zorluk, asıl sorun kötüde değil, sıradanda çıkar karşımıza. Sıradanın daha iyi olma imkânı hiç mi hiç yoktur. Öyleyse? Öyleyse, zaten sınırlı olan zamanımda, zaten bana sınırlı tanınan bir hakkı (yayınlama hakkını) iyi ve olumlu için kullanmaktan başka çare de görmemekteyim. İyi de, eleştirinin ya da eleştirel denemenin hiç mi muhatabı yok? Olmaz mı? Bu da sorulacak soru mu? Var elbette, bu muhatap bütün yapıtlar için geçerli üstelik: Okur! Sadece ama sadece okur!
Başlıkta “toplaya çıkarta” dedim ya, yalnızca terimlerdeki öğeler üzerine yürütüyor değilim bu işlemleri. Bu kitabı hazırlarken, yazıların seçiminde de var bu iki işlem. Burada her şeyden önce, Yazıyla Yaşamak’tan bu yana yayınladığım bütün yazılar yer almıyor, yani bazı yazılarımı bu toplamdan çıkarttım. Buna karşılık, daha önce yayınlanmamış yazılar (çok az olsa da sayısı) eklendi bu toplama. Hangileri mi bunlar? Yayımlananların nerede ne zaman yayımlandığının bence çok da önemi olmadığı gibi, yayınlanmayanların da belirtilmesinin önemi yok. Artık bu yazılar, bir zamanlar dergilerde yayımlanmış yazılar değil benim gözümde, bu kitapta varlığını sürdürecek olan yazılar. Onları bir araya toplama nedenim de varlıklarını sürdürmeleri isteğim... Sürdürsünler bakalım...

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.