Sözün Ötesi

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

"İnsanoğlunun en etkili özgürleşme yoludur okumak" diyen Akşit Göktürk'ün kendi eliyle seçtiği denemelerini içeriyor Sözün Ötesi. Göktürk'ün bu yapıtı üç ana bölümden oluşuyor: Yazın, çeviri sorunları, dil-kültür. Kitabın ilk iki bölümünde, Göktürk'ün yazınsal iletişim, okuma edimi, yapıtın anlamlandırılması gibi konularla J. Conrad, V. Woolf, İngiliz romantikleri ve daha başka yazarların yapıtları üstüne yorumları var. Ayrıca aynı bölümlerde yazar, R. Ingarden, W. Iser, H. R. Jauss, H.G. Gadamer gibi çağdaş kuramcıların yazın, çeviri ve yorum sürecine ilişkin farklı yaklaşımlarını da ele alıyor. Son bölüm ise, kültür ve aydın kavramları, Türkçe ve Dil Devrimi, yabancı dil öğretimi ve yenilikçi sanat üstüne odaklanıyor. Sözün ötesi "gönüllü yazın okuru" arayan bir yazarın kılavuzluğunda, Türkçe'nin tadını çıkarmak isteyenler için...

İngiliz yeni-klasik dönem şiiri, ozanın kendi dışındaki insanlarla, giderek bütün insanlıkla ilgili genel doğrulara yöneliktir. Romantik dönem şiiri ise ozanın kendisi, kendi yaşantıları, iç-gözlemi üzerine kuruludur. Romantik dönem yazarı, geleneksel, kendiyle yetinen, yerleşik düzenli bir toplumun parçası değil, büyük bir yalnız, bir ayrıksı, toplumla kolay kolay uzlaşmaz bir bireydir. Rousseau'dan, Fransız Devrimi'nden köklü etkiler taşır duyarlığında. Kralcı bir düzenden çok, cumhuriyetçilik ülküsü coşturur onu. Öteden beri kurulu düzene başkaldırmış olan kahramanlara hayrandır sözgelişi: Prometheus'a, Kabil'e, Şeytan'a. Onları konu alır yapıtlarına, onları yüceltir. İnsanı, bilgisi sınırlı, evrendeki yeriyle işlevi kesinlikle saptanmış bir yaratık olarak değil, sonsuz gücüllükleri, yaratıcılığı olan bir varlık olarak görür. İnsan gücünün olanaklarının, bilinen tanınan ölçülerle sınırların ötesine taşacak girişimlerle doğrulanabileceğine inanır. İşte bu tutum, alabildiğine özgür bir imgelemi, hem yaşamın hem de sanat yaratıcılığının devingen odağı yapar. Romantik duyarlığın bir özelliği, imgelemin sonsuz serüvenlere açılabileceği ortaçağ dünyasına da ilgi duyması, o dünyanın bin bir renkli doğaüstü masallarına bir özlemi sürdürmesidir. Çağın ünlü tarihsel romancısı Walter Scott (1771-1832), romanlarına doğrudan doğruya ortaçağı konu alır. Öbür yazarlarda ortaçağa ilgi böylesine apaçık değilse de, onlar da ortaçağ geleneklerini sürdürmüş geçmiş dönem yazarlarına, yeni-klasik yazarlara duyduklarından daha büyük bir yakınlık duyarlar. Özellikle, ikinci kuşak romantikler diye anılan Keats, Shelley, George Gordon Byron (1788-1824) şövalyelik törelerinin ozanı Edmund Spenser'ı, engin düşgücüyle Milton'ı kendi ustaları olarak benimserler. Gene de, yeni-klasik döneme tepki olarak gelişmiş diye romantik akımı, klasik Yunan Latin geleneklerinden bir kopma gibi görmek pek doğru olmaz. Shelley'nin "Prometheus Unbound"ı, Keats'in "Ode on a Grecian Urn"ü türünden şiirleri, böyle bir kopmadan söz edilemeyeceğinin kanıtıdır. Gerçekte, 1765-1825 yılları arasında birçok Avrupalı yazar, kendilerinden bir önceki kuşaktan daha iyi bilir klasik geleneği. Sözgelişi, Shelley Pope'dan, Goethe de Klop-stock'tan daha iyi Yunanca bilir. Avrupa'nın Leopardi, Hölderlin gibi ünlü romantikleri birer klasik çağ bilginidirler. Romantik dönemde klasikler unutulmaz, yeniden, daha derin bir içgörüyle, düşgücü zenginliğiyle okunup alımlanır.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.