Son Çentik

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

İpi kopmuş, yırtık bir uçurtma
Gibi geçti ömrün
Savruldun ordan oraya
Sonunda takılıp dalına acının paramparça
Ona tutundun, yaprağı oldun kaynayıp
Bu yüzden işte, kendini yakan yalnız
Tuhaf bir alevdin
Hayatta sen en çok yanmayı sevdin
Son Çentik İsmail Uyaroğlu’nun 16. Şiir kitabı. Uyaroğlu bu kitabında 1980’lerden bugüne kadar yazdığı, kitaplarına girmemiş şiirleri bir araya getirdi.
Öfkenin, başkaldırının ve hüznün harmanlandığı, çağa ayna tutan, keskin “çentikler” atan şiirler bunlar.
Uyaroğlu “Son Söz” başlıklı “önsöz”ünde kitabına neden  “Son Çentik” adını verdiğini de açıklıyor: ”Dilerim, hayat bana başka şiir yazdırmaz.......Ama şu kesin, yazsam da yayımlamayacağım.”
Okurken dizeler arasında akan kanın sıcaklığını duyacağınız şiirler... 
Son çentiği yüreğimize atıyor İsmail Uyaroğlu.

DOSTUM BEETHOVEN
1.
Ayyaş bir müzisyendi baban
Mozart olmanı isterdi acele
Kapatıp piyanoyla odana senden
Kendisi meyhanede demlenirken
Örümceklerdi ilk hayranın
Sarkar ağlarıyla tavandan
Çalmaya başlayınca piyanonu
Dinlerlerdi o mutsuz ve öfkeli çocuğu
Bitirmeden ilkokulu bile, bilinmez pek
Aldı okuldan zorla seni
Yapamazdın garibim bu yüzden
Dahiydin ama çarpmayı ve bölmeyi


>

2.

Belgesel bir şiir olacak bu
Böyle giderse sonunda
Değiştirelim bence konuyu
Ludwig diyebilir miyim dostum sana?
‘Ahbap’ demek gibi
Bir şey bu ama Tanrı’ya
Öyle sayılırız artık
Müziğinle bunca hasbıhalden sonra
Halt etmiş bu bahiste Nietzsche*
Gerçi o da yakışır ama
Tanrı olsaydı eğer Ludwig
Sen olurdun mutlaka


2004


 


SAMSA
Sen git televizyon seyret
Ben burda böyle
Konuşa konuşa kendimle
Samsa’ya dönüşeceğim
İyi bir şiir
Yazılırdı aslında bu sancıyla
Ama şu an ben
Kendini zehirleyen köşesinde
Bir böceğim


2004


 


İÇLİ YILAN
Çöreklenmiş yüreğine
Ağlayıp duruyor ya yıllardır
İçli bir yılan hani
Zehirlenmiş ağısıyla çocukluğunun
Sev onu, okşa başını şefkatle
Sonra da öldür
Boğ öpe öpe
Sokacak sonunda seni
Sivriliyor ağladıkça dişleri


2004


 


MOLA VER ARADA
Sıradan şeyler yaz
Basit, sade şeyler
Ot gibi, taş gibi, su gibi
Çağlayışını değil, bardakta duruşunu suyun
Otun rüzgârla sevişmesini
Taştaki derin dinginliğini
Mola ver arada acıya
Dinlendir şiirini


2004


 


“MEYHANE MUKASSÎ GÖRÜNÜR...”*
Üç cins yalnız vardır ki
Arasında meyhane halkının
Seçilir hemen keyif ehlinden
Onlar üzredir beyanımız:
1. Adi yalnızlar
Hem içerler, hem konuşurlar
Yan masalara bulaşırlar olmazsa
Kimse yoksa yanlarında
Bunların eseridir meyhane uğultusu
2. İçici yalnızlar
Sadece içerler, hiç konuşmazlar
3. Yazıcı yalnızlar
Bir yandan içer
Bir yandan şiir
Yazarlar bir köşede
Tuhaftırlar biraz
Kimse umursamaz onları
Garsonlar bile
En mukassî yalnızıdırlar meyhanelerin


2004
* Nedim Mukassî: Kasvetli


 


SİNOPSİS
Yoğun bakıma alınmış bir gül
Ve başucunda
Ağlayan bir bülbül
Hemşire iyilik meleği
Ama elinden bir şey gelmiyor
‘Sus’ demekten başka duvardan
Şakıyarak hıçkıran bülbüle
Doktor kötü adam
İyi gibi görünen
Elinde bıçak, hamle hazırlığında
Ameliyat edecek gülü güya
Gerçek katil karga
–Doktor karganın suç ortağı
Tamamlayacak ‘akim kalan’ teşebbüsü–
Karşılık bulamamış aşkına
Ama filmde hiç görünmüyor
Sıvışmış ortadan
Saksağan kılığına girip çoktan


2004


 


YURDUM ‘YUVA’SI
Önde gayet mutlu bir tablo
Özellikle konuklar geldiğinde
‘Tatlım’, ‘hayatım’, ‘canımın içi’
Duvarda çivilenmiş iki gülümseme:
Nikâh resmi
Ama arkada
Kırık bir vazo
Kim bilir hangi kavgadan
Bunalım geçiren çiçekler
Solumaktan her gün aynı havayı
Ve alınmadan solmuş, düşlerde kalan
‘Pembe pancurlar’
2005


 


AŞK VE NEFRET
Cıvıldaşırdı bakışları
Buluşunca bir zamanlar
Sürtünerek geçiyor şimdi birbirine
Havada iki kurşun


2005


 


“BUNLAR BİR VAKT BEYLER İDİ”*
Dinler susup rüzgâr ve selviler her gece
Fısıldaşan mezar taşlarını gizlice:
Karun’du dün yatan altımda, bugün toprak
Serveti otlar şimdi, o da yeşerince


2005
* Yunus Emre.


 


ÇIKTI KEHANET
Biri gelecek ki bu dünyaya
Tatmamış olacak o güne dek
Yaşayacağı acıları onun
Hiçbir ölümlü
Demiş biliciler doğmadan daha sen
Ürküp kaçacaklar öyleki
Geçerken yanından
Duydukları yanık kokusundan
Yanıp duracak çünkü
Ölünceye dek doğduğu andan
İçindeki orman


2005


 


AMERİKAN BAR
Tuhaf bir yalnızlık töreni...
Dizilip taburelere yan yana
Elde içki, konuşmadan
Aynaya bakılıyor hep birlikte


2006


 


AMERİKAN BAR 2
Herkes iç içe
Ve dış dışa...
Laflanıyor tabure komşusuyla
Kırk yıllık tanış gibi, dostane
Havada bir söz bulutu
Duyuluyor ama yine de
Uğultunun içinden
Çığlık gibi yalnızlık


2006


 


BU DA BENİM AMADEUS’UM
–250. yaşına–
İçiyorsam gün ağarırken hâlâ
Dönerken pikapta
Ağı/r ağı/r Requiem
–Daha derin duyulur plakla
Kara bir burgaç gibi ölüm–
Bakışıp kedimle köpeğim
Uykulu gözlerle, usanmış
Verirler bir kez daha
Hakkımdaki hükmü:
Umutsuz vaka


2006


 


YAKIN TEMAS
İkilem içinde şakağın
Tabanca tutkunu ama
Tutukluk yapan
Bir tabanca olurdu tercihi
Yine de o an
Ölesiye korkuyor kurşunla
Yakın temastan


2006


 


PEMBE KEDİME
Anlaşılmadın asla Pembe
Kara sanıyor herkes seni
Görmüyorlar okşarken nasıl
Hızla renk değiştirdiğini


2006


AŞK VE GURUR
Bırakma beni bak
Pişman olursun sonra
Affetmem asla kırılırsa gururum
Kötü şeyler yaparım
Camını kırarım hiçbir şey yapamasam
Ziline basıp basıp kaçarım


2006

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.