San Giovanni Yolu

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Birbirimizle konuşmamız güçtü. Gerçi ikimiz de mizaç olarak konuşkandık, sular seller gibi konuşurduk, ama bir aradayken susar, San Giovanni Yolu boyunca sessizce yan yana yürürdük. Sözler, babam için, şeyleri doğrulama ve mülkiyet göstergesi işlevini görmeliydi; benim içinse, belli belirsiz gördüğümüz, sahip olmadığımız, varsaydığımız şeylere ilişkin öngörülerden ibaretti. İlk kez Türkçeye çevrilen San Giovanni Yolu, Italo Calvino’nun kelimelerle kurduğu benzersiz ilişkiyi, yazının lezzetini okura yine son derece güçlü bir biçimde sunduğu beş çarpıcı metni bir araya getiriyor.

Günün belli saatlerinde güneş almayan San Giovanni Vadisi, o zamanlar sınai çiçek ekimlerine elverişsiz kabul edilmiş, bu  yüzden de hâlâ eski kır görünümünü koruyordu. Babamın sabah güzergâhı boyunca geçtiği bütün çiftlikler de öyleydi, sanki artık Poggio’dan Coldirodi’ye şehri kuşatan boz renkli ve tekbiçimli karanfil tarlalarından kaçmak için bu yolu bilinçli olarak seçmiş gibi, sanki çiçek yetiştiriciliğiyle profesyonel olarak uğraşmasına karşın, bundan gizli bir pişmanlık duyuyormuş, kendisinin de dilediği ve katkıda bulunduğu bu uğraşın, evet, geri kalmış tarımımız için ekonomik ve teknik bir ilerleme, ama aynı zamanda bir bütünlü k ve uyumun yok edilişi, çeşitliliğin yitimi, paraya bağımlılık anlamına geldiğini fark etmiş gibi. Ve bu nedenle, San Giovanni’deki o saatleri günün kalanından ayrı tutuyor, tekbiçimli ekimin tutsağı olmayan modern bir çiftlik kurmaya çalışıyor, getirisi her zaman belirsiz harcamalara giderek ekilecek türlerin, ithal çeşitlerin, sulama borularının sayısını artırıyor; bütün bunları, önerebileceği başka bir yol, hem bu yerlerin ruhunu, hem yenilikçi anlayışı koruyacak bir yol bulmak için yapıyordu. Doğayla savaşa, egemenliğe dayalı bir ilişki kurmak istiyordu: Doğanın üzerinden elini hiç çekmemek, onu değiştirmek, zorlamak, ama bunun ardında onun canlı olduğunu, bütünlüğünü koruduğunu hissetmek.
Ya ben? Sanırım ben başka bir şey düşünüyordum. Doğa neydi? Otlar, bitkiler, yeşil yerler, hayvanlar. Zaten doğanın ortasında yaşıyor ve başka bir yerde olmak istiyordum. Doğanın karşısında ilgisiz, sakınımlı, yer yer düşmanca bir tutum takınıyordum.
Ve bir şeyi bilmiyordum: Ben de bir ilişki, belki babamınkinden daha talihli bir ilişki arayışı içindeydim, edebiyatın her şeye anlamını yeniden kazandırarak bana vereceği bir ilişki, böylece birden her şey gerçek, somut, ele geçirilebilir ve kusursuz hale gelecekti, artık yitirdiğim o dünyadaki her şey.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.