Sait Maden: Tasarımcı, Sanatçı, Şair

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Bir Usta Bir Dünya: Sait Maden / Tasarımcı, Sanatçı, Şair...
18 Aralık 2009 - 24 Aralık 2010

Türk grafik tasarım kültürünün mimarı, sanatçı, şair ve çevirmen Sait Maden üzerine hazırlanan “Bir Usta Bir Dünya: Sait Maden / Tasarımcı, Sanatçı, Şair…” adlı sergi, 18 Aralık 2009 - 24 Aralık 2010 tarihleri arasında ziyaret edilebilecek. 
Sergiye kapsamlı bir kitap da eşlik ediyor. Sadık Karamustafa’nın Sait Maden’in tasarımcı duruşuna “mesafeli bir meslektaşlığın penceresinden” baktığı sunuş yazısıyla açılan sergi kitabında, Selahattin Özpalabıyıklar “Kitapların İçini de Dolduran Adam” yazısıyla Maden’in şair ve çevirmen yanına değiniyor. Kitapta, Sait Maden’in “Simgeler” ve “Grafik Sanatının Dünü, Bugünü” başlıklı yazılarıyla Ömer Durmaz’ın onunla yaptığı bir söyleşi de yer alıyor.

Kitapların İçini de Dolduran Adam

Selahattin Özpalabıyıklar

Müthiş bir toplam karşısındayız:
(Şair, çevirmen, grafik tasarımcı ve sanatçı Sait Maden’in hem okur hem de yazar, çizer, yayıncı katında en önce ve en çok görünen yanı “yazı” değil de “görüntü” üreten yanı; yani Sait Maden’in temelde, önce, aslında grafik sanatçısı, hatta “kitap kapakçısı” olduğu, şairliği ve çevirmenliği deyiş yerindeyse birer “yan uğraş” olarak yaptığı yolunda bir genel kabul var. Ama ben onun, olmasalardı eksikliklerini derinden duyacağımız, büyük bölümünü yayınevleri, kitabevleri, yayın etkinlikleri için yarattığı binlerce tasarım, logo, afiş, amblem, yazı karakteri ve marka ile sekiz binden fazla kitap ve dergi kapağından söz etmeyeceğim. İşin o kısmı bu katalogda yer alan diğer yazılarda ve Ömer Durmaz’ın Sait Maden’le yaptığı söyleşide olabildiğince geniş bir biçimde ele alınıyor. Bu yazının konusu, kitap kapağı yapan adam değil, kitapların içini dolduran adam: Gerçekten de müthiş bir toplam karşısındayız!)
Koca bir ömre yayılan ve toplamı beş yüz sayfayı bulan bir şiir verimi. Nicelikten söz ettiğimiz, çokluğu övdüğümüz sanılabilir ama öyle değil: Öyle titiz bir çaba ki bu, ilk kitap Açıl, Ey Gizem! ancak ilk şiirlerin üstünden elli yıldan fazla bir süre geçtikten sonra, 1996’da, okur önüne çıkarılabilmiş!
Binlerce sayfa çeviri, hem de Batı şiirinin ağır toplarından: Baudelaire’in Kötülük Çiçekleri, Lorca’nın bütün şiirleri; Neruda, Aragon, Paz, Mayakovski, Eluard, Saint-John Perse ve Fuzuli’den seçme şiirler ve bir antoloji: Çağdaş İspanyol Şiiri.Cendrars’dan öyküler; Kolomb’un Seyir Defterleri; Baudelaire’in özel günceleri: Apaçık Yüreğim. Yazılması kırk yıl süren ve yedi yüz sayfayı geçen, yeryüzünün her karış toprağından, her boydan, her soydan gelmiş adsız şiirler, türküler, büyüler, destanları derleyen, “insanoğlunun beş bin yıllık şiir serüveni”ni açımlayan bir inceleme-antoloji: Bir Şiir Müzesi
Bütün bunları yaratan, ama hiç ortalarda görünmeye çabalamayan, sadece ürettiklerinde, ürettikleriyle görünmeyi seçen bir usta Sait Maden. (Hele de Yunus’un “Şimdi üç buçuk okuyan derin danışman olur” hükmünün hiç bugünlerdeki kadar yerinde olmadığı düşünülünce bu onurlu tavrın değeri nasıl da katlanıyor gözümüzde!)
Şunlar da eklenebilir: Daha 12-13 yaşlarında şiirler yazan, o yaşlarda aruz bilen, 16’sında Fransızca ve Osmanlıca öğrenmeye başlayan, 18’inde Fransız şairlerinden çeviriler yapan, 1951’de Baudelaire’den “Moesta et Errabunda” çevirisiyle Varlık dergisinin çeviri şiir yarışmasını kazanan, sonraki yıllarda Lorca’yı anadilinden çevirebilmek için İspanyolca öğrenen bir kişiden söz ediyoruz.
Sait Maden’in hem şairliğinin hem de çevirmenliğinin (aslında yaptığı bütün işlerde görünen yoğun emeğin) temel kaynak ve güdülerini görmek için Fuzuli’den yaptığı diliçi şiir çevirilerini bir araya getirdiği Bugünün Diliyle Seçmeler’in başındaki sunuş yazısına bakmak yeterli sanırım:
“Divan şiiri bugün için bütünüyle anlaşılmaz olmuş, bu yüzden de seveni, okuyanı, inceleyeni kalmamış bir şiir; iç dünyası da yabancı bize, dış dünyası da: estetik anlayışı, dili, yapısal özellikleri vb... Geliştirdiği bütün araçlar yürürlükten kalkmış. Nedir mazmun, nedir tevriye, nedir tenâsüp, mecaz, istiâre?... Ayrıca bugünün şiirine oranla alabildiğine karmaşık bir söz oyunları dizgesi. Kavrayabilmek için uzun yıllar çaba göstermek gerekir. Değer mi diyeceksiniz bu emeğe? Evet!
“Gerçek şiir okuyucusu için, yaşamını şiire adamış bir gönüllü için kolayın kolayı bir özveri bu: Sinan’ın yapıtlarındaki gizi öğrenmeden çağdaş mimar olunamayacağı gibi, Leonardo’nun ya da bir benzerinin deseniyle kurgusunun gizini çözmeden çağdaş ressam olunamayacağı gibi, Divan şiiri bilinmeden bugünün şiiri yazılamaz. Goethe İran’ın büyük ozanlarından Hâfız’ı okuyabilmek için yetmiş yaşlarında Farsça öğrenmiş, Borges de X. yüzyıl İskandinav dilini. Ee, bizim ne eksiğimiz var Fuzûlî’yi aslından okuyabilmek için?”
“Fuzûlî’yi on dört yaşımda tanıdım. Şiirin ne olduğunu, ne olması gerektiğini anlayabilmek için kitaplar devirip, durmadan yeni yeni ozanlar tanıyıp karalamalar yaparken, aşılması gereken iki dağ gibi, bir Fuzûlî çıkmıştı karşıma, bir de Baudelaire. Bu yüzden bir yandan Osmanlıca öğrenmeye vermiştim kendimi, bir yandan da Fransızca. Her çağdan, dünyanın her yöresinden pek çok usta tanıdım. Kimisiyle kısa ilişkilerim oldu, kimisiyle yıllar süren. Ama ilk iki ustaya duyduğum sevgi yaşamım boyunca eksilmedi. Baudelaire’e gönül borcumu Kötülük Çiçekleri çevirisiyle ödemiş oldum, Fuzûlî’ye gönül borcumu da bu Seçmeler’le.” (Çekirdek Yayınlar, Eylül 2002, s. 10-11)
Kötülük çiçekleri’nin girişinde de bir sunuşu var Sait Maden’in: “Eşikte”. Bu sunuş şöyle başlıyor:
“Elli yılda oluştu bu yapıt. Başlangıçta Fransızcayı ve Baudelaire’in dilini çözme çabasıyla eşzamanlı yürüyen ik denemeler, yazıp bozmalar, çizip düzeltmeler, bıkıp usanmadan değiştirmeler, şiir yaşamımızın devingenliğinden ileri gelen koşullara (dil değişimi, Hececilerden Garipçilere, İkinciyenicilere, oradan günümüze gelen uygulama biçimleri gibi koşullara) bağlı değiştirmeler yüzünden.
“Elli yıl süren bir uğraşı. Baudelaire de benzer bir çizgiden geçmiş: 26 yaşında tanıdığı Edgar Allan Poe’yu, ilk başlarda güçlükler çekerek, ölene değin çevirmiş. ‘Kardeş ruh’ diyor onun için, ‘bana benziyordu da ondan çevirdim.’
“Benim gerekçem de bu.” (Çekirdek Yayınlar, 1996, s. 7)  
...
Bu yazı, Sait Maden’in kitapların sadece dışını değil içini de dolduran yanını, şair ve çevirmen yanını görmeyi ve biraz olsun göstermeyi amaçlıyordu. Gelin görün ki bir arpa boyu bile yol alamadı bu hedef doğrultusunda. Nâzım’ın dediği gibi: “Bu yazının kâfi derecede kuvvetli olmadığını muterifim.” Ama, onun dediğinin tersine: Kabahat ilham edende değil, bende.
Benim gerekçem de bu...

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.