Rüzgârların Yolunda - Fotoğraf Sanatçısı, Şair Lütfi Özkök

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“Hepsi birer heykel. Özkök fotoğraf çekince zamanın heykeli ortaya çıkıyor. O fotoğrafçı bir şair, şairken de fotoğrafçı. Geçip gideni yakalayıp resme yapıştırıyor.”
Claude Simon
“Bu portreler kesintisiz bir iç gerilimden ortaya çıkmaktadır. Lütfi Özkök’te şair fotoğrafçıyla savaşmaktadır. Fransız kültürüne derin bir sevgisi olan parlayıcı Akdeniz mizacı, karanlık İskandinav kışına karşı isyan etmektedir. Kaderin ona bu lanetli hediyesi karmaşayı çözemiyor.”
Ivar Ivask (Books Abroad)
“Özkök tarafından portresi çekilmek bir rütbeye erişmek gibi bir şey.”
Dagens Nyheter
“Yalnızlık. O, bu kuşatmayı bütün ozan dostlarında görmüş ve resimlemiş. Yalnızlık Lütfi Bey’de en belirgin duygulardan biri. Ondaki hüzünlü ve melankolik yapının kimyasında sanırım Rilke’nin boyası var. Lütfi Özkök’ün büyük ve güleç yüreği şiddetli duyguların çarpıştığı bir arena gibi.”
Elisabeth Marton (Rejisör, Rüzgârların Yolu)
Rüzgârların Yolunda, kişiliği, zekâsı ve yetenekleriyle rastlantıları değerlendirerek hak ettiği biçimde dünyaca ünlü bir fotoğrafçı haline gelen Lütfi Özkök’ün farklı iklimlerin havası sinmiş, cıvıl cıvıl, renkli yaşamöyküsü ve yaratıcılık serüveninin hikâyesi.

Sunuş

2011 Stockholm Tempo Belgesel Film Festivali’nde Lütfi Özkök’ün yaşamıyla ilgili 26 dakikalık Fil Gibi Evdeki Şair adlı film “Genç Yetenekler” dalında birincilik ödülünü kazandı. Filmin yönetmeni Lütfi Özkök’ün torunu 22 yaşındaki Anna idi. Dedesinin yaşadığı ev çocuk yaşlarında Anna’nın gözüne çok büyük gözüktüğünden filmine Fil Gibi Evdeki Şair adını vermişti.

Lütfi Özkök, genç yaşta taşındığı Stamgatan’daki bu “Fil gibi ev”in birinci katındaki geniş dairesinde yaşamaya devam ediyor. Eşi Anne-Marie’nin 2001’de ölümünden sonra Lütfi Özkök yalnız kaldı ama anıların ısıttığı o yuvadan ayrılmadı. Anılarıyla, kitaplarıyla, ünlü yazarların portrelerinin çelik kasadaki negatifleriyle, duvarlarda asılı gazete, fotoğraf ve gazete kupürleriyle, bir yaşamın aynası olan o atmosferi bozmadan, eskisi gibi yaşamak istedi. Arkadaşlarının taşınması yolundaki önerilerini reddederken hep aynı gerekçeyi ileri sürdü: “Ben anılarımın yuvasını bırakamam.”

Lütfi Özkök’e hak vermemek elde değil. Evi bir kültür hazinesi. Şimdi birçoğu yaşamını yitirmiş olan, ama bir zamanlar İsveç kültür çevrelerinin elit tabakasını oluşturan yazarların, şairlerin hafta sonlarında buluştukları yerdi bu ev.

Lütfi Özkök, sadece bir Türk şairi değildi İsveçliler için. Fransız edebiyatı ve kültürünü özümsemiş bir kültür adamıydı. Fotoğrafçı, şair ve çevirmen olarak İsveç ve diğer ülkeler arasında kültür köprüsü kurmuştu. Bu özelliği ona manevi değeri yüksek ödüller getirdi. Bu özellikleriyle İsveç kültür tarihine geçti. Lütfi Özkök 2009 yılında İsveç’te Yılın Avrupalısı seçildi. Avrupa idealini, aydınlanmacı ruhu temsil edenlere verilen bu unvana layık görülenler arasında eski dışişleri bakanlarından Anna Lindh ve o sırada aynı görevi yürütmekte olan Carl Bildt de vardı. Lütfi Özkök’e Yılın Avrupalısı diplomasını AB Komisyonu Başkanvekili İsveçli Margot Wallström takdim etti. Lütfi Özkök’ün bu unvanı hak etmek için çok fazla özellikleri olduğuna dikkat çeken Margot Wallström, “Yılın Avrupalısı için, elli yıldır İsveç, Türkiye ve Fransa arasında bir kültür köprüsü işlevi gören Lütfi Özkök’ten daha iyi bir seçim olamazdı” diye konuştu.

Margot Wallström haklıydı. Yarım asırı aşan bir süredir kimliğini, dilini, kişiliğini koruyarak kültürler arasında iletişime katkıda bulunan Lütfi Özkök kültürel bir sentezdi ve gerçek anlamda aydınlanmacı, çağdaş insanı temsil etmekteydi.

Lütfi Özkök’e 2002 yılında da Bakanlar Kurulu kararıyla, kültür yaşamına önemli katkıları nedeniyle İsveç’in en saygın ödülü sayılan “Illis quorum meruere labores” (Çalışmalarıyla bunu hak edenlere) adlı liyakat nişanı verildi. Bu nişan 1785’ten bu yana her yıl verilen, uzun ve köklü geleneği olan bir devlet ödülüdür.

Bu iki ödül dışında, aralarında İsveç Akademisi de olmak üzere Lütfi Özkök daha birçok kültür kurumunun ödülünü kazandı. Özkök’ün yazar portreleri için dünyanın belli başlı kültür merkezlerinde sergiler düzenlendi.

Lütfi Özkök, “Feriköy” adlı şiirinde, yaşamını, bir üçgenin köşelerini oluşturan üç şehirle özetledi. 1923’te üçgenin birinci köşesi İstanbul’da dar gelirli bir göçmen ailenin çocuğu olarak doğdu. Jean d’Arc Koleji’nde çok iyi Fransızca öğrendi. Bu da ona üçgenin ikinci köşesi Paris’in yolunu açtı. Paris’te, filmlerde görülebilecek bir tanışma sahnesinden sonra İsveçli Anne-Marie ile aralarında yaşam boyu sürecek bir aşk doğdu. Bu aşk uğruna göç ettiği Stockholm’de üçgen tamamlanmış oldu.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.