Perde’li Düşünceler - Yönetmenler ve İzlekler Işığında Sinema

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

İsmail Ertürk Perde’li Düşünceler’de seçme izlekler ve yönetmenler ışığında sinema üzerine düşünüyor. Peter Greenaway’in sinemayı sanat tarihine eklemlendirme girişimleri, Buñuel’in yerleşik ahlaki değerleri çarpıcı imgeler yaratarak sorgulaması, Tarkovski’nin özenle kurduğu görsel imgeler ve ruhu derinden kavrayan bir ritimle aktardığı mistisizm kare kare inceleniyor. Godard ve Rohmer’in 21. yüzyıl başındaki filmlerinde sayısal teknolojiyi, bilgisayar oyunu ötesinde, özgün bir sinema estetiği yaratmak için kullanmaları; Kubrick’in sinema tarihindeki özel yeri; Coppola’nın yaratıcılığını ve sinemayı kullanarak sinema endüstrisiyle hesaplaşması; Noé’nin şiddeti sinemada görselleştirmesinin estetik sınırları sinema tarihi bağlamında irdeleniyor. Sinema tarihindeki, müzik kullanımı, Alman dışavurumculuğu gibi yaşamsal dönüşümler; Michel Chion, Gilles Deleuze gibi düşünürlerin yapıtlarında ele alınan felsefi temelleri araştırılarak; önde gelen yönetmenler ve sinema eleştirmenlerinin, ses ve ışığın sinema sanatının gelişimindeki rolü üzerine söyledikleri inceleniyor. İsmail Ertürk’ün, doğduğu yer Söke’nin sinema salonlarında tanıştığı büyü; İstanbul, Ankara, New York, Londra, Hong Kong, Paris ve daha nice başka şehirlerin sinema salonlarında, giderek keskinleşen eleştirel bir gözün ışığıyla bir perdeden diğerine taşınıyor.

Bu kitapta, 1986 yılı ile 2005 yılları arasında farklı dergilerde yayımlanmış sinema yazılarımı topluyorum. Yazıların yayımlandıkları yıllarda, hakkında yazdığım yönetmenler bazı filmlerini henüz çekmemişti, Tarkovski ve Greenaway örneklerinde olduğu gibi. Kitapta toplanan bu yazılara bir tür izleksel damga vurmak için kronolojik bir sıralama değil, kendime göre bir sıralama yaptım. Sayısal teknolojinin sinemaya ağırlığını koyduğu günümüzde, sayısal teknolojiyi yaratıcı bir biçimde kullanmanın olanaklı olduğunu gösteren eski tüfek Yeni Dalgacılar üzerine olan yazım ile açılıyor toplam. İki oğlumu sinemaya götürme deneyimlerimi anlattığım bir deneme ile bitiyor.
Kitapta, Antonioni ve Bresson gibi en başa koyacağım yönetmenler üzerine yazı yok. Beni, sinemaya yeniden ısındıran genç kuşak yönetmenler Wong Kar-Wai ve Hal Hartley üzerine de bir yazı yer almıyor. Beyoğlu’nda, her geçişimde halen yüreğimin atışını hızlandıran Yeşilçam sokağından çıkma filmler; sinema üzerine yazdıkları kütüphanemde sürekli başvuru kitabı olarak duran Atillâ Dorsay, Burçak Evren; sinema okumalarının entelektüel derinliğine düşmekten vazgeçemediğim Mustafa Irgat ve İzzet Yasar’a da göndermeler yok. Bu bağlamda, kitapta olmayanlar sinemada sevmediklerim anlamına gelmemeli. Severek ve sinema ve müzik yazısı örneğinde en uç noktaya ulaşan bir hayli araştırma yaptıktan sonra yazdığım yazılar, “yazar mısın?” sorularına verilmiş yanıtlardır. Tarkovski ile Noé üzerine olanlar ise benim yazıp sonra “yayımlar mısınız?” diye sorduklarım.
Dışarıda güneşin aydınlattığı, yağmurun ıslattığı, karın dondurduğu sokaklardan kaçıp –sigaranın yasaklanmadığı zamanlardaki gibi bir Gauloise yakarak– karanlık sinema salonunda perdedeki görüntülerle yapayalnız kalmak, yaşamdaki biricik anılardandır.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.