Öldürmeyeceksin - Seçme Denemeler

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Yapıtında, yaşamın büyük karşıtlıklarını birbirine yaklaştırma özlemiyle sanat yerine düşünceye başvuran Hermann Hesse, dünyanın ve evrenin kutuplaşmayı aşarak ulaşacağı birliği kendisi için en kutsal hakikat sayar.
 
“Öldürmeyeceksin”de bir araya gelen denemeler; Hermann Hesse’nin yirmili yaşlarından olgunluk dönemine uzanan yazı serüveninde edebiyat, dil, yazma eylemi, okuma eylemi ve okurluk, teoloji, inanç, hayaller, eylemlilik, ilerleme, savaş ve barış, sanatçı ve psikanaliz, yaşlılık, bilgelik kavramları ve temaları odağında düşüncelerinin bir panoraması niteliğinde. 
 
Hesse’den seçme denemeler, ses ve imge bombardımanı altında yaşadığımız çağda düşünceleri sadeleştirmek için iyi bir adım.
 
“Onun, sahip olduğumuz insan aklının savaş ve yok etmeye değil barışa ve uzlaşmaya daha uygun olduğuna ilişkin inancını paylaşıyorum; insan yaşamının çeşitliliği hakkındaki tavrını da benimsiyorum.” - Dalai Lama
 
“Gençliğimden itibaren beni yoğun biçimde etkiledi. Gücü, enerjisi ve canlılığı benim için hep örnek oldu.” - Patti Smith
 
“Bir şey doğru ise karşıtının da doğru olabilmesi gerekir. Çünkü her doğru belli bir kutuptan dünyaya bakarken başvurulan kısa bir formüldür, bir kutbun varlığı da karşıtı olmadan düşünülemez.” - Hermann Hesse

Mavi Uzaklar

İlkgençlik yıllarımda yüce dağların üzerinde dikildim sık sık, gözlerimi uzaklardan hayli zaman ayıramadım, hemen arkalarında dünyanın derin ve mavi bir güzelliğin içine dalıp görünmez olduğu en sonnazlı ve narin tepelerin ince ve nurlu sisine bakıp durdum. Ziyadesiyle arzulu körpe ruhumdaki tüm sevgi bir araya gelip büyük bir özlem oluşturdu ve büyülenmiş bakışlarla uzakların yumuşak maviliğini yudumlayan gözlerimi yaşarttı. Hemen yanıbaşımdaki, yurdumun yakınlığı bana işte öylesine soğuk, öylesine hoyrat ve aydınlık, sisler, buğular ve gizlerden öylesine yoksun göründü; oysa karşılarda, uzak tepelerin ardında her şey alabildiğine yumuşak bir atmosfer içinde saklı yatıyordu ahenk dolu, bilmecemsi ve baştan çıkarıcı.

Zamanla gezgin, göçebe bir yaşama özendim, sisler ve puslar içindeki uzak tepelerden ayak atmadığım hiçbiri kalmadı. Soğuk, hoyrat ve aydınlıktı hepsi; ama karşılarda, daha ötelerde yine o mavilik, eriyip giderek, çözülüp dağılarak sezgilere dönüşen o esrik mavilik seçiliyordu – daha bir soylu, daha bir özlem uyandırıcı.

İleride de sık sık bakıp durdum uzaklardaki bu ayartıcı maviliğe, büyüsüne karşı duramayıp onu kendime yurt edindim; hemen yanıbaşımdaki, hemen elimin altındaki tepelerde bir yabancı olup çıktım. Şimdiyse mutluluk dendi mi aklıma gelen şey şu: Karşılara doğru eğilmek, akşamsı uzaklara bürünmüş mavi kırları ve bayırları seyretmek, yakınların soğukluğunu birkaç saat olsun unutmak. İşte şimdi mutluluk bu benim için, gençliğimde mutluluk bildiğim şeyden değişik biraz, sessizlik ve yalnızlık taşan bir mutluluk, güzel olmasına güzeldir, ama şenlikli olduğu söylenemez.

Benim bu sessiz münzevi mutluluğum, bilgece bir şey öğretti bana: Tüm nesnelerdeki uzakların buğusuna ilişmemek, hiçbir şeyi gündelik yakınlıkların soğuk ve acımasız aydınlığı içine çekip almamak, her şeye üzeri sanki yaldızla kaplıymış gibi el sürmek, öylesine hafiften, öylesine usulcacık, öylesine gözetip kollayarak ve derin bir huşu ile önünde eğilerek.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.