Okumanın Tarihi

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Borges'e kitap okuyan Alberto Manguel okumanın büyülü dünyasını tüm okurlarla paylaşıyor. On altı yaşında Borges'e kitap okuyarak kitapların büyülü dünyasına adımını atan ve kendisini tanıyan okurların The Dictionary of Imaginary Places [İmgesel Yerler Sözlüğü] ile beğenisini kazanan Alberto Manguel'in Okumanın Tarihi adlı kitabı Yapı Kredi Yayınları, Edebiyat dizisinden çıktı. Arjantin, Kanada, Fransa, İngiltere ve Tahiti gibi farklı ülkelerde editörlük, gazetecilik, beş dilde çevirmenlik ve yazarlık yapan Alberto Manguel bir okurun yaşadığı o çok özel deneyimleri tarih boyunca görkemli bir anlatımla okurlara sunuyor. M.Ö. 4000 yılının kil tabletlerinden CD-ROM'lara, dillere destan İskenderiye Kütüphanesi'nden Kafka, Rilke, Sartre, Colette gibi büyük yazar ve şairlerin kitaplarla paylaştıklarına, kitap okumak için tasarlanmış yataklardan matbaa ve gözlüklere dek okurların "fildişi kulesi"nin tüm parlaklığını şaşırtıcı anekdotlar ve sürükleyici bir dille herkese açıyor. Okumanın Tarihi yazarın gençliğinde Borges'e kitap okumasının ve diğer kişisel anılarının sıcaklığını tarihsel bilgisinin zenginliği ile buluşturan bir serüven.

Bir öğle sonrasında Jorge Luis Borges, seksen sekiz yaşındaki annesinin eşliğinde dükkâna geldi. Ünlüydü ama ben yalnızca birkaç şiiri ile öyküsünü okumuştum ve onun yapıtlarından çok etkilenmemiştim. Neredeyse hiç görmüyordu ama bir baston taşımayı reddediyordu. Parmaklarını kitap adlarını okuyabiliyormuşçasına raflarda gezdirdi. Son tutkusu olan Anglosakson dilini öğrenmesine yardımcı olabilecek kitaplar arıyordu. Biz onun için Skeat'ın sözlüğünü ve Maldon Savaşı'nın açıklamalı bir nüshasını istemiştik. Annesi sabırsızlandı "Ah Georgie" dedi; "Zamanını neden Anglo sakson dili için harcadığını bilemiyorum. Bari Latince ya da Yunanca gibi işe yarayan birşey öğrenseydin!". Sonunda Borges bana dönüp birkaç kitap istedi. Bazılarını buldum ve diğerlerini de not ettim. Tam çıkarken bana akşamları işim olup olmadığını sordu. Annesi artık çok yorulduğundan, ona kitap okuyacak birine gereksinimi vardı (bunları adeta özür dilercesine söylüyordu). "Ben okurum" dedim. Ondan sonraki iki yıl boyunca, diğer şanslı ve tanıdık insanların yanı sıra ben de Borges için okudum. Hem geceleri, hem de okul saatleri elverdiğinde gündüzleri okuyordum. Ritüel aşağı yukarı aynıydı. Asansörü boşverip, merdivenlerden yukarı onun dairesine çıkıyordum (bunlar Borges'in Binbir Gece Masalları'nın yeni bir baskısını aldığı gün çıktığı merdivenlere benziyordu; açık pencereyi görmemiş, düşmüş ve aldığı bir yaranın mikrop kapması üzerine ateşi yükselip sayıklamaya başlayınca, Borges delireceğini sanmıştı.) Kapıyı çalardım; hizmetçi beni perdeli girişten geçirip, Borges'in girip, beni selamlayacağı ufak oturma odasına alırdı. Borges'in yumuşak eli hep bana doğru uzanmış olurdu. Ön konuşma filan olmazdı. O, beklenti içinde kanepeye otururdu, ben de koltuklardan birine yerleşirdim. Astımlı bir sesle o gecenin okumasını belirlerdi: "Kipling'i seçelim mi, ha?" Tabii ki bir yanıt beklemiyordu.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.