Odalık - Görünmeyeni Sergilemek

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Sanat tarihinde Odalık’a bakışı araştıran kitap
Gonca Güçsav’ın kaleme aldığı; odalık imgesi üzerinden sanat tarihini, farklı bakışları irdeleyen; sanatla, sosyal bilimlerle ya da insanla ilgilenen her okurun dikkatini çekecek bir çalışma… 
Ingres, Delacroix, Renoir, Matisse gibi Batılı sanatçılardan günümüze “Odalık”ın sanattaki yansımaları bu kitapta mercek altına alındı.
Bu kitabın amacı sadece odalığı tanımlamak ya da sanat eserlerinde yer alan imgenin gerçekteki hali ile ilgisi olup olmadığını tartışmak değildir, kitap aynı zamanda bu imgenin neden ortaya çıktığını, nasıl yaratıldığını, nasıl geliştiğini ve nasıl evrildiğini anlatmaktadır.

Genç Türk sanatçı Canan Şenol’un Odalık (Resim 1) adlı eserini ilk defa görüşüm birkaç yıl önceydi. Bu, dört cephesi şeffaf naylonla çevrilmiş büyük bir metal kübik enstalasyondu. Bütünüyle şeffaf olmakla beraber hiçbir açıklığı olmayan bir oda olan bu eser farklı duruşlar sergileyen çıplak kadın imgeleri ile doluydu. Kısa sürede bütün kadın figürlerinin tek ve aynı kadının, daha doğrusu sanatçının kendisinin betimleri olduğunun ayırdına vardım. “Odalık” sözcüğü bana Ingres ya da Delacroix gibi Avrupalı sanatçıların resimlerinin örneklendirdiği, Doğu’ya özgü bazı nesnelerle etrafı çevrilmiş halde divanların üzerine sereserpe uzanmış Doğulu güzel ve çıplak kadınları düşündürdüğü için, eserin adı (Odalık) ilk başta aklımı karıştırdı. Bu şeffaf kutuyu dolduran imgeler ne rahat görünüyordu ne de güzel olarak adlandırılabilirlerdi. Her bir figür ıstırap, öfke ve çaresizlik durumu içinde sunulmuştu – onlar tutsak edilmiş olmaktan ve bütün çıplaklıkları ile seyirciye teşhir edilmekten dolayı utanç içindeydiler. Zihnimdeki tasarıma bütünüyle tezat olan bu görüntü, odalık kavramı hakkında önceki kanaatlerim konusunda tereddüde düşmeme yol açtı. Peki “odalık” gerçekte neydi?

Böylece başlarda bulmanın kolay olacağını sandığım bir yanıtı aramaya başladım. Konu hakkında okudukça zihnimdeki karışıklık giderek arttı. Haremin kendisi başlıbaşına bir muammaydı Osmanlılar kendi haremlerindeki bu kadınlar konusunda yazılı kayıt tutmadıklarından, harem hakkında hikâyeler, tasvirler genellikle bazı Avrupalı yazarların metinlerinde bulunmaktadır. Ancak bu metinler sonradan Doğulu düşünürler tarafından, Avrupa merkezli olmakla ve tarihsel gerçeklerin kasıtlı olarak saptırıldığı görüşüyle eleştirilmiştir. Harem asıl mesele sayıldığından odalığın önemi bu tartışmalar arasında kaybolup gitmekteydi. Ayrıca harem düzeninde odalığın rolünün ne olduğu konusunda da bir uzlaşmazlık var gibi görünüyordu. Böylece aşina olduğum bu imgeleri –Avrupalı sanatçıların “odalık” betimlerini– araştırmaya başladım.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.