Nedircik Yavrusu - Seçme Şiirler

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Bu kitap, dizinin öteki kitapları gibi öncelikle genç okurlar gözetilerek hazırlandı. Metin Eloğlu gibi “netameli” bir imzadan bu koşullarda yapılacak bir seçme elbette sıkıntılı olacaktı. Elimi rahatlatan, Metin Eloğlu’nun Vedat Günyol’un aynı yazısındaki saptamasıyla “‘şairane’liği ellerinin tersiyle şiirden atıp senli benli günlük konuşma dilini benimseyen Garipçi’leri de aşarak, ayıp kavramına bir doğallık, bir bağışlanırlık, hatta bir sevimlilik kazandır”mış olması oldu. Böylece, şairin ilk kitabı Düdüklü Tencere’ye adını veren şiirden, sağlığında çıkan son kitabı Önce Kadınlar’dan aldığım “Azıcık”a kadar en karekteristik Eloğlu şiirlerini rahatça seçebildim.

"Şiirimizin Öfkeli Genci"

Kestirmeden gidelim:
Metin Eloğlu, çağdaş (ve çağcıl) Türk şiirinin İstanbul Türkçesine ve argoya hâkimiyeti, atak, haylaz ve yaratıcı diliyle öne çıkan bir şairidir. (Hemen hemen aynı sözlerle niteleyebileceğimiz bir şairimiz daha var: Can Yücel. Burda konumuz sadece Metin Eloğlu ama, adı geçmişken –ve bu sunuş yazısının başlığının kaynağını açıklamak için– Can Yücel’in ölen dostları için yazdığı, adı konulmamış bir dizi oluşturan şiirlerden birinin de Metin Eloğlu için olduğunu söylemem gerekiyor: “Şiirimizin Öfkeli Gencine Portesiyle Bir Portre”) 1927 doğumlu Metin Eloğlu’nun ilk şiiri 1943 yılında, henüz 16 yaşındayken yayımlanmıştı. İlk şiirleri Garip akımı doğrultusunda, “yaşama sevinci” şiirleridir denebilir. Ama Eloğlu, “hep aynı mahallenin aynı kahvehanesinde aynı nargileyi fokurdatan tiryakilere benzet”tiği Garip’ten sıyrılmasını bilmiştir. Murat Batmankaya, onun şiirinin Garip şiirinden farkını şöyle değerlendiriyor: “Garip’te durumu/olayı sergilemeye yönelik olan alay, okura bıyık altından gülümser. Kullanılış nedeni ‘anlık bir eğleni’, iki keskin zekânın –şair ile şiir-ben’inin– düellosuna araçtır, adeta. Zaman zaman sarsıcı ya da çarpıcıdır... Eloğlu’nda ise alay, kimliğini kanıtlamış, somut toplumbilimsel değerlere yönelik tok bir ses’tir. ‘Sergilemek’ değil, ‘sonuca varmak’ ilkesiyle soyunur, girer yatağa... Boyundan büyük, ama etkili görev(ler) üstlenir, çoğu kere. Hem sarsıcı hem de çarpıcıdır.

“Bireyi çevreleyen ortamın tutsaklığına karşı başı dik ve alnı açık durmak için alaya konu olan olayı/durumu doğru tespit etmek; başka bir deyişle, toplumsal etkileşim/iletişim ağının zayıf ve güçlü noktalarını, bireylerin her türlü zor koşullar içinde yaşamayı kabulleniş ve çözümsüzlüğü başat çözüm olarak görme gerekçelerini, yine bu ortamın bireye tanıdığı olanakları aşmaya çalışarak kavramak, öyle yorumlamak gerekir. Eloğlu’nun yaptığı da –tastamam– budur, işte: Yaşamın fotoğrafını çekmek; farklı bir bakış açısı ve farklı bir filmle... Bu sebeple de Garip’i sürdüren değil, çıtayı bir basamak yükseğe taşıyan olmuş; Garip’in İkinci Yeni’ye yakın duran ipini tutmuştur. Can Yücel’le bu noktada çakıştıkları bile iddia edilebilir.” (“Garip’in Nesebi Sahih Tek Çocuğu: Metin Eloğlu”, http://batmankaya.blogcu.com/garip-in-nesebi-sahihtek- cocugu-metin-eloglu/4910582, erişim tarihi: 22 Eylül 2010)
* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.