Naziliğin İçyüzü

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Yakınçağ dünya tarihinin tartışmasız en büyük felaketi olan İkinci Dünya Savaşı’na giden yol nasıl açıldı? Bu felaketin baş müsebbibi olan Hitler kimdi, nasıl bir insandı? Nerede, ne zaman ve nasıl yetişmiş, nasıl siyasete girmiş ve yükselmişti? Goethe’nin, Schiller’in, Beethoven’in, Nietzsche’nin milleti, nasıl olmuş da kendi bünyesinden Nazizm gibi bir canavarı çıkarabilmişti? Bu felakete yol açan kültürel etkenler, Alman milletinin bazı özellikleri ve Almanların büyük adam bildiği bazı kişilerin küçük hesapları nelerdi? Almanya’da Nazizm’in yükselmesinin başlıca etkenlerinden olan “arkadan vurulma” efsanesinin kökeni neydi? Almanya’nın savaştan önceki son senelerde elde ettiği kazanımlara bakılınca haksızlığa uğradığı söylenebilir miydi? Hitler’in iktidara yürürken kullandığı en büyük kozlardan biri olan Reichstag yangınının içyüzü neydi? Nazizm nasıl başladı, nasıl gelişti, daha sonra kendi kadrolarını nasıl tasfiye etti?

Türkiye’nin ilk “mektepli gazetecisi” olan Ahmet Emin Yalman, 1945 yılında, savaşın sonucunun artık belli olduğu ama henüz bitmediği bir tarihte yayımladığı “Naziliğin İçyüzü”nde işte bu sorulara cevap veriyor.

1933 Ağustosu’nun 28’inci akşamındayız. “Avrupa’nın İçyüzü”, “Asya’nın İçyüzü” adlı iki eseriyle dünya ölçüsünde bir şöhret kazanmış olan John Guenther Londra radyosundan dünyaya hitap ediyor. Bu derin görüşlü Amerikalı muharrir harbin kokusunu almıştır. Haftalardır Avrupa’yı baştanbaşa dolaşıyor, her köşeden intiba ve heyecan topluyor, intibalarını da tazesi tazesine radyodan dünyaya duyuruyor.

Guenther, İkinci Cihan Harbi’nin arifesinde Avrupa’nın arzettiği manzarayı Ağustos’un yirmi sekizinci günü akşamı şöylece tasvir ediyor:
“Avrupa kıtası kocaman bir trene benziyor. Trenin her kapısı ve penceresi mühürlüdür. İçinde 350 milyon yolcu var. Yolcular, trenin meçhul hedeflere doğru gittiğini, uçurumlara doğru yol aldığını biliyorlar, fakat pencerelerin perdeleri inmiştir. Dışarısını göremiyorlar. Zaten içerisi de zifiri karanlıktır. Orasını da gördükleri yoktur. Treni ileri sürenleri görmek ve onlara meram anlatmak da imkânsızdır. Avrupa halkı, canını, malını, akıbetini uçurumlara doğru taşıyan treni kimin sürdüğünün de pek farkında değildir.”

Fakat Guenther’in kendisi, üç yüz elli milyon insanın, daha doğrusu yirminci asrın ortalarına doğru dünya yüzünde yaşayan milyarlarca mahlukun mukadderatını meçhullere doğru sevkeden adamın ismini pek iyi biliyor. Bu adamın adı Hitler’dir. Dünya kuruldu kurulalı insanlığa en pahalıya mal olan adamdır. Bu bakımdan Napolyon Bonapart, Hitler’in yanında ehemmiyetsiz bir cüce kalır. Garip bir tesadüf eseri olarak her ikisi tam on ikişer sene hüküm sürmüşlerdir. Hitler’in insanlığa kaça mal olduğunu para ile ifade etmek lazım gelse trilyonluk rakamlar aramak icap eder. Akan sellerle kana, yıkılan kültür kıymetlerine paha biçmek imkânsızdır.
Yalnız şurası var ki Amerikalı muharrir, harbin arifesinde Avrupa’nın halinden uzaktan uzağa acıyarak bahsederken şunu aklına getirmemiştir: Avrupa tek başına uçuruma doğru giden bir tren halinde değildir. Bütün dünya aynı kasırgaya tutulmuş bir gemidir. İnsanların hepsi de aynı geminin yolcularıdır...

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.